İcranın İadesi
İcra ve İflas Kanunu Madde 40
(Değişik birinci fıkra: 2/3/2005-5311/7 md.) Bir ilâmın bölge adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur.
(Değişik ikinci fıkra: 2/3/2005-5311/7 md.) Bir ilâm hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur.
Ancak üçüncü şahısların hüsnü niyetle kazandıkları haklara halel gelmez.
Giriş
İcra ve İflas Kanunu’nun 40. maddesi, “İcranın İadesi” başlığını taşır ve ilamlı icra takiplerinde özel bir güvence mekanizması olarak düzenlenmiştir.
Bir mahkeme kararının (ilamın) icra edildikten sonra üst mahkeme tarafından kaldırılması, değiştirilmesi veya bozulması halinde borçlunun uğradığı zararın giderilmesi gerekir. İşte bu noktada İİK m. 40 devreye girer ve icra işlemlerinin durması ile eski hale iadesini sağlar.
Madde, hem borçlu açısından haksız icranın telafisini, hem de üçüncü kişiler açısından iyi niyetli kazanımların korunmasını hedefler. Böylece hukuk güvenliği ile icra işlemlerine duyulan güven arasında denge kurulur.
İİK m. 40, icra hukukunda koruyucu ve düzeltici bir düzenleme niteliğindedir.
- Koruyucu yönü: İlamın kaldırılması veya bozulması halinde icranın sürmesini engelleyerek borçluyu haksız icra baskısından korur.
- Düzeltici yönü: Daha önce yapılan icra işlemlerini geriye çevirir, yani eski hale iade sağlar. Böylece borçlunun ödemek zorunda kaldığı para veya teslim ettiği mal, sonradan haksızlığı ortaya çıkınca iade edilir.
Bu yönüyle madde, hem alacaklı-borçlu dengesini korur hem de yargı kararlarının bağlayıcılığına uygun şekilde işlev görür. Çünkü üst mahkemenin bozma veya kaldırma kararıyla birlikte, artık ilk derece mahkemesi kararının dayanağı kalmamış olur.
Burada önemli olan, icranın iadesi için ayrıca yeni bir mahkeme kararına gerek olmamasıdır. Kanun, doğrudan icra dairesine “icrayı eski haline getir” emrini vermektedir.
Hukuki Nitelik
İİK m. 40, icra hukukunda koruyucu ve düzeltici bir düzenleme niteliğindedir.
- Koruyucu yönü: İlamın kaldırılması veya bozulması halinde icranın sürmesini engelleyerek borçluyu haksız icra baskısından korur.
- Düzeltici yönü: Daha önce yapılan icra işlemlerini geriye çevirir, yani eski hale iade sağlar. Böylece borçlunun ödemek zorunda kaldığı para veya teslim ettiği mal, sonradan haksızlığı ortaya çıkınca iade edilir.
Bu yönüyle madde, hem alacaklı-borçlu dengesini korur hem de yargı kararlarının bağlayıcılığına uygun şekilde işlev görür. Çünkü üst mahkemenin bozma veya kaldırma kararıyla birlikte, artık ilk derece mahkemesi kararının dayanağı kalmamış olur.
Burada önemli olan, icranın iadesi için ayrıca yeni bir mahkeme kararına gerek olmamasıdır. Kanun, doğrudan icra dairesine “icrayı eski haline getir” emrini vermektedir.
Birinci Fıkra: Takibin Durması
İİK m. 40’ın birinci fıkrası, ilamın üst mahkeme tarafından kaldırılması veya bozulması halinde takibin durmasını düzenler.
- Eğer bir mahkeme kararı (ilam), bölge adliye mahkemesince kaldırılır ya da Yargıtay tarafından bozulursa,
- Bu karara dayalı olarak yürütülen icra işlemleri olduğu yerde durur.
Burada amaç, artık hukuki dayanağı kalmamış bir ilamın zorla icra edilmesinin önüne geçmektir.
Örnek:
- Mehmet hakkında verilen ilamla 100.000 TL borç ödemesine karar verilmiş ve ilamlı icra başlatılmıştır.
- Ancak Yargıtay kararı bozmuştur.
- Bu durumda, Mehmet’ten zorla tahsil işlemlerine devam edilemez, takip olduğu yerde durur.
Bu düzenleme, borçlunun henüz tahsil edilmemiş alacaklar yönünden korunmasını sağlar. Eğer icra henüz tamamlanmamışsa, bozma kararıyla birlikte takip süreci durur ve alacaklı işlem yaptıramaz.
İkinci Fıkra: İcranın İadesi
İİK m. 40’ın ikinci fıkrası, ilam icra edildikten sonra üst mahkeme tarafından bozulması halinde eski hale iadeyi düzenler.
- Eğer ilam icra edildikten sonra:
- Bölge adliye mahkemesince kaldırılır,
- Yeniden esas hakkında karar verilir,
- Ya da Yargıtay tarafından bozulur ve kesinleşmiş yeni kararla borçlunun hiç borcu olmadığı veya daha az borcu olduğu anlaşılırsa;
İcra tamamen veya kısmen eski haline iade edilir.
Örnek
- Borçlu Mehmet hakkında verilen ilamla 120.000 TL ödemesine karar verildi ve bu para alacaklıya icra yoluyla ödendi.
- Temyiz sürecinde Yargıtay kararı bozdu ve yeni ilamda borcun aslında 50.000 TL olduğu belirlendi.
- Bu durumda borçludan fazla tahsil edilen 70.000 TL, icranın iadesi yoluyla geri verilir.
Önemli bir nokta: Bu iade için ayrıca yeni bir dava açmaya gerek yoktur. Kanun “hükme hacet kalmaksızın” ifadesiyle, icra dairesine doğrudan eski hale getirme yükümlülüğü yüklemiştir.
Üçüncü Şahısların Hakları
İİK m. 40’ın son cümlesi, icranın iadesi sürecinde üçüncü kişilerin iyi niyetli kazanımlarını korumayı amaçlar.
“Ancak üçüncü şahısların hüsnü niyetle kazandıkları haklara halel gelmez.”
Bunun anlamı şudur:
- İcra yoluyla yapılan satışlarda, malı iyi niyetle satın alan üçüncü kişiler, sonradan ilam bozulsa bile korunur.
- Yani icranın iadesi, iyi niyetli üçüncü kişilere zarar veremez.
- Bu düzenleme, icra satışlarına olan güveni ve piyasadaki istikrarı sağlamayı hedefler.
Örnek
- Mehmet’in taşınmazı, ilamlı icra yoluyla satılmış ve Ayşe satın almıştır.
- Daha sonra Yargıtay, Mehmet hakkındaki ilamı bozmuş ve aslında Mehmet’in borçlu olmadığı ortaya çıkmıştır.
- Bu durumda Mehmet, icranın iadesini talep edebilir; fakat taşınmazı Ayşe’den geri alamaz.
- Ayşe, ihaleyi iyi niyetle kazanmışsa, onun mülkiyet hakkı korunur.
- Mehmet, mağduriyetini sadece alacaklıdan tahsil edebilir.
Böylece kanun, hem borçlunun haksız icraya karşı korunmasını, hem de üçüncü kişilerin güven içinde işlem yapabilmesini sağlamaktadır.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/9245 E., 2017/12420 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının bozulmasını mutazammın 06/03/2019 tarihli ve 2018/5928 Esas – 2019/3737 Karar sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkikinin davalı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Dairemizin 06.3.2019 tarih ve 2018/5928 E. – 2019/3737 K. sayılı ilamı ile; mahkeme kararı, inceleme konusu şikayete İİK’nun 361. maddesinin uygulanamayacağından bahisle şikayetin kabulü gerektiği belirtilerek bozulmuş ise de, şikayetin konusu İİK’nun40. maddesi koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle alacaklıya gönderilen muhtıranın iptaline yönelik olup, mahkemece de İİK’nun40. maddesi kapsamında değerlendirme yapıldığı görülmektedir. İİK’nun 361. maddesine yönelik talep ve mahkemece kurulmuş bir gerekçe bulunmadığı halde, Dairemizin bozma ilamında bu maddeye ilişkin yapılan açıklamaların maddi hataya müstenit olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda; İİK’nun40. maddesinin uygulanma şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından, alacaklıya bu maddeye dayalı gönderilen muhtıranın yerinde olmadığı ve şikayetin kabulü gerektiği tabidir.
Düzeltilmesi istenen Yargıtay ilamıyla bunda atıf yapılan mahkeme kararında yazılı gerekçeler ve dosyada mevcut belgeler karşısında istek yerinde görülmediği gibi, HUMK’nin 440. maddesinde yazılı dört halden hiç birine de uymadığından karar düzeltme isteminin İİK‘nin 366. ve HUMK’nin 442. maddeleri uyarınca REDDİNE, takdiren 370,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınmasına, 92,50 TL karar düzeltme harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın karar düzeltme isteyenden tahsiline, 10/10/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Olayın Özeti
Alacaklı vekili, İİK m. 40/2 kapsamında kendilerine gönderilen muhtıranın iptalini istemiştir. Gerekçe olarak:
- Muhtıranın vekil yerine asile tebliğ edilmesinin usule aykırı olduğu,
- İİK m. 40/3’e göre alacaklının iyi niyetli üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu nedenle iade istenemeyeceği,
- Takip dayanağı ilamın henüz kesinleşmediği,
iddiaları ileri sürülmüştür.
İcra Hukuk Mahkemesi, şikayetçi alacaklının iyi niyetli olmadığı gerekçesiyle şikayeti reddetmiştir.
Hukuki Sorun
İİK m. 40 kapsamında icranın iadesinin mümkün olabilmesi için:
- Üst mahkeme kararıyla borçlunun hiç borçlu olmadığının veya daha az borcu olduğunun kesin ilamla ortaya çıkması gerekir.
- Buradaki uyuşmazlık, bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve şikayetçi alacaklının iyi niyetli olup olmadığıdır.
Yargıtay’ın Gerekçesi
- İİK m. 40/2’ye göre, icranın iadesi için bozmadan sonra verilecek hükmün kesinleşmesi zorunludur.
- Somut olayda, takip dayanağı ilamla ilgili yargılama süreci halen devam etmektedir. Yani kesinleşmiş bir hüküm bulunmamaktadır.
- Bu nedenle, İİK m. 40 koşulları oluşmamıştır.
- İlk derece mahkemesi, şikayeti sırf “iyi niyetli değil” gerekçesiyle reddetmekle yetinmiştir. Oysa esas sorun, kesinleşme koşulunun gerçekleşmemiş olmasıdır.
Kararın Önemi
- Yargıtay, icranın iadesi için kesinleşmiş yeni ilam şartının altını çizmiştir.
- İlam kesinleşmeden, icranın iadesi talep edilemez.
- Ayrıca, iyi niyet değerlendirmesi ancak üçüncü kişilerin kazanımlarına ilişkin olduğundan, icranın iadesinin temel koşulu yerine geçmez.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, icra hukuk mahkemesinin kararını bozmuştur. Çünkü takip dayanağı ilamla ilgili süreç halen devam etmekteydi ve kesinleşme gerçekleşmediği için İİK m. 40 koşulları oluşmamıştı.
Bu karar, İİK m. 40 uygulamasında “kesinleşme” unsurunun zorunlu olduğunu ve mahkemelerin bunu göz ardı edemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Sonuç
İİK m. 40, ilamlı icra takiplerinde üst mahkeme kararlarının etkisini düzenleyen kritik bir hükümdür. Bu madde sayesinde:
- Bir ilamın kaldırılması veya bozulması halinde icra işlemleri durur.
- Daha önce icra edilen karar, kesinleşmiş yeni hüküm doğrultusunda tamamen veya kısmen iade edilir.
- Kesinleşme icranın iadesi için zorunlu koşuldur.
- Üçüncü kişilerin iyi niyetle kazandıkları haklar korunur, böylece icra işlemlerine güven zedelenmez.
Bu düzenleme, borçluyu haksız icra tehdidinden korurken, aynı zamanda üçüncü kişiler ile piyasa güvenliğini de gözetir. Yargıtay uygulamaları da maddenin bu koruyucu ve dengeleyici niteliğini sürekli vurgulamaktadır.
