İcra ve İflas Kanunu 264. Madde – (Değişik: 18/2/1965-538/104 md.)
Dava açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklı; haczin tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ya takip talebinde (Haciz veya iflas) bulunmaya veya dava açmaya mecburdur.
İcra takibinde, borçlu ödeme emrine itiraz ederse bu itiraz hemen alacaklıya tebliğ olunur. Alacaklı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemeye veya mahkemede dava açmaya mecburdur. İcra mahkemesi, itirazın kaldırılması talebini reddederse alacaklının kararın tefhim veya tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dava açması lazımdır.
(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2003-4949/62 md.) İhtiyatî haciz, alacak davasının mahkemede görüldüğü sırada konulmuş veya alacaklı birinci fıkraya göre mahkemede dava açmış ise, esas hakkında verilecek hükmün mahkemece tebliğinden itibaren bir ay içinde alacaklı takip talebinde bulunmaya mecburdur.
Alacaklı bu müddetleri geçirir veya davasından yahut takip talebinden vazgeçerse veya takip talebi kanuni müddetlerin geçmesiyle düşerse veya dava dosyası muameleden kaldırılıp da bir ay içinde dava yenilenmezse veya davasında haksız çıkarsa ihtiyati haciz hükümsüz kalır ve alakadarlar isterse lazım gelenlere bildirilir.
Borçlu müddeti içinde ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılır veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze inkılabeder.
İcra ve İflas Kanunu’nun (“İİK”) 264. maddesi, ihtiyati haciz kararının uygulanmasından sonraki usulî işlemler ve alacaklının yerine getirmekle yükümlü olduğu süreli yükümlülükler bakımından büyük önem taşır. Kanun koyucu, ihtiyati haciz müessesesini yalnızca alacaklının alacağını güvence altına almak için bir “geçici hukuki koruma” olarak değil, aynı zamanda kötüye kullanım ihtimalini engelleyecek sıkı bir usul rejimi ile donatmıştır.
İhtiyati haciz kararı, alacaklıya borçlunun malları üzerinde geçici bir güvence sağlasa da tek başına alacağın tahsili sonucunu doğurmaz. Bu karar, alacaklı açısından bir “ilk adım” niteliğindedir ve kanun, alacaklının bu adımdan sonra belirli süreler içerisinde esaslı işlemleri yapmasını zorunlu kılar. Aksi halde ihtiyati haciz hükümsüz hâle gelir ve borçlu üzerindeki hukuki baskı ortadan kalkar.
Maddenin düzenleniş amacı iki yönlüdür:
- Alacaklı lehine koruma: Borçlunun mallarının kaçırılmasını veya el değiştirmesini önleyerek ilerideki icra veya dava sürecinde alacağın tahsilini güvence altına almak.
- Borçlu lehine denge: Alacaklının sadece bir ihtiyati haciz kararıyla süreci sürüncemede bırakmasını önleyerek hukuki güvenlik ve adil yargılanma hakkını teminat altına almak.
Bu nedenle m.264, yalnızca bir usul hükmü değil, aynı zamanda hukuki güvenlik, menfaat dengesi ve hakkın kötüye kullanılmasını önleme ilkelerinin somut yansıması olarak da değerlendirilmelidir. Madde dört temel aşamayı düzenler:
- İhtiyati haciz sonrası dava açma veya icra takibine başlama zorunluluğu
- İtiraz hâlinde alacaklının başvuru yükümlülükleri
- Esas hakkında verilen karar sonrası takip zorunluluğu
- Sürelere uyulmamasının hukuki sonuçları
Çalışmamızda bu dört aşama, maddenin fıkralarına paralel şekilde incelenecek; uygulamada karşılaşılan sorunlar, Yargıtay içtihatları ve doktrindeki tartışmalar ışığında değerlendirilecektir.
İİK 264/1 İHTİYATİ HACİZDEN SONRA DAVA AÇMA VEYA TAKİP BAŞLATMA ZORUNLULUĞU
Hükmün Amacı ve Hukuki Niteliği
İcra ve İflas Kanunu’nun 264. maddesinin birinci fıkrası, ihtiyati haczin hukuki sonuç doğurabilmesi için alacaklının belirli bir süre içinde esaslı bir işlem yapmasını zorunlu kılar. Bu hükme göre alacaklı, ihtiyati haczin uygulanmasından itibaren yedi gün içinde ya bir icra takibi başlatmalı ya da alacağını tahsil etmek amacıyla dava açmalıdır. Bu düzenleme, ihtiyati haczin yalnızca geçici bir tedbir olduğunu ve tek başına kalıcı sonuçlar doğurmayacağını açıkça ortaya koyar.
Burada öngörülen 7 günlük süre, ihtiyati haczin kötüye kullanımını engellemek bakımından da son derece önemlidir. Zira ihtiyati haciz, borçlunun malvarlığı üzerinde önemli kısıtlamalar doğuran güçlü bir tedbirdir. Bu tedbirin alınmasından sonra alacaklının hareketsiz kalması, borçlunun mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale anlamına gelebilir. Bu nedenle kanun koyucu, alacaklıya aktif davranma yükümlülüğü getirmiştir.
Sürenin Başlangıcı
Yedi günlük sürenin hangi andan itibaren başlayacağı, uygulamada en çok tartışılan konulardan biridir. Kanun hükmü açıkça iki ihtimali düzenler:
- Haciz, alacaklının hazır bulunduğu sırada uygulanmışsa: Süre, haczin fiilen uygulanmasından itibaren başlar.
- Haciz, alacaklının yokluğunda (gıyabında) uygulanmışsa: Süre, haciz tutanağının alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Dolayısıyla uygulamada, sürenin başlangıcının doğru tespiti büyük önem taşır. Zira bu süre hak düşürücü niteliktedir ve geçilmesi halinde haciz hükümsüz hâle gelir. Yargıtay da birçok kararında bu süreyi “hak düşürücü” olarak nitelendirmiş ve mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır (Yarg. 19. HD., 25.04.2017, E.2016/13244, K.2017/5331).
Sürenin Niteliği ve Hukuki Sonuçları
İİK m.264/1’de düzenlenen yedi günlük süre, kesin ve hak düşürücü niteliktedir. Bu sebeple:
- Sürenin geçirilmesi hâlinde, alacaklı artık dava açamaz veya takip başlatamaz.
- İhtiyati haciz hükümsüz hâle gelir ve borçlunun malları üzerindeki geçici koruma kalkar.
- Haczin hükümsüz hâle gelmesiyle birlikte, borçlu malları üzerindeki tasarruf yetkisini yeniden tam olarak kazanır.
Ancak uygulamada, alacaklının haczi fiilen öğrendiği an da sürenin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Alacaklının kendi beyanında haczin yapıldığını açıkça ikrar etmesi veya dosyaya haczin gerçekleştiğini öğrendiği beyanlarda bulunması hâlinde, bu tarih itibarıyla sürenin işlemeye başlayacağı yönünde kararlar mevcuttur. Bu yaklaşım, kanunun amacıyla uyumlu olup alacaklının tebligat sürecini geciktirerek yedi günlük süreyi fiilen uzatmasının önüne geçmektedir.
Uygulamada Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Yargı uygulamasında, alacaklının yedi günlük süre içinde işlem yapmaması hâlinde ihtiyati haczin kendiliğinden hükümsüz hâle geleceği yönünde istikrarlı bir yaklaşım bulunmaktadır. Ayrıca alacaklının haczi öğrendiğini açıkça beyan ettiği hâllerde, sürenin tebliğden değil bu beyan tarihinden itibaren başlaması gerektiği kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, kanunun kötüye kullanımı engelleme amacını pekiştirmekte ve borçlunun mülkiyet hakkının korunmasına hizmet etmektedir.
Doktrindeki Görüşler
Öğretide bazı yazarlar, yedi günlük sürenin kısa tutulmasının alacaklı bakımından orantısız olduğunu savunarak sürenin uzatılması gerektiğini ileri sürmektedir. Diğer görüşe göre ise, ihtiyati haczin geçici koruma niteliği gereği bu sürenin kısa tutulması, borçlunun mülkiyet hakkı ve ekonomik faaliyet özgürlüğü açısından zorunludur. Yargıtay uygulaması da bu ikinci görüş doğrultusunda şekillenmiş olup, süreyi katı şekilde uygulamaktadır.
İİK 264/2 BORÇLUNUN İTİRAZI HÂLİNDE ALACAKLININ BAŞVURU YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Genel Çerçeve ve Hükmün Amacı
İcra ve İflas Kanunu’nun 264. maddesinin ikinci fıkrası, borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz etmesi hâlinde alacaklının yerine getirmesi gereken ek yükümlülükleri düzenler. Buna göre, borçlu ödeme emrine itiraz ederse, bu itiraz derhal alacaklıya tebliğ edilir ve alacaklı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde şu iki yoldan birini seçmek zorundadır:
- İcra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemek, veya
- Genel mahkemede alacak davası açmak.
Bu hükmün amacı, ihtiyati haciz kararının hukuki akıbetini belirsiz bırakmadan sürecin süratle sonuçlanmasını sağlamaktır. Zira borçlunun itirazı, takibin ilerlemesini durduran bir etkiye sahiptir. Alacaklının pasif kalması hâlinde, ihtiyati haciz tedbirinin sürdürülmesi artık haklı ve meşru bir gerekçeye dayanmayacaktır.
Sürenin Başlangıcı ve Niteliği
İkinci fıkrada öngörülen yedi günlük süre, itirazın alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu süre de tıpkı birinci fıkrada düzenlenen süre gibi hak düşürücü niteliktedir ve mahkeme tarafından re’sen dikkate alınır.
Alacaklı bu süre içinde hiçbir girişimde bulunmazsa ihtiyati haciz hükümsüz hâle gelir. Böyle bir durumda borçlunun malları üzerindeki tedbir kalkar ve hacizle sağlanan hukuki koruma sona erer.
Alacaklının başvuracağı yol bakımından kanun, bir tercih hakkı tanımıştır. Alacaklı dilerse icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını talep eder, dilerse genel mahkemede alacak davası açabilir. Her iki yolun sonuçları farklı olmakla birlikte, önemli olan nokta sürenin içinde bir yola başvurulmasıdır.
İtirazın Kaldırılması Talebinin Reddedilmesi Hâli
Kanun, alacaklının icra mahkemesine yaptığı itirazın kaldırılması talebinin reddedilmesi ihtimalini de özel olarak düzenlemiştir. Buna göre, icra mahkemesi talebi reddederse alacaklı, kararın tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde genel mahkemede dava açmak zorundadır.
Bu hüküm, ihtiyati haciz korumasının yalnızca hızlı bir başvuru ile değil, aynı zamanda esaslı bir hak arama faaliyetiyle sürdürülmesini amaçlar. Aksi hâlde tedbirin meşruiyeti ortadan kalkar.
Uygulamada Sürenin Yorumu
Yargı uygulamasında, ikinci fıkradaki yedi günlük sürenin de kesin süre olduğu yönünde istikrarlı bir kabul mevcuttur. Sürenin geçirilmesi hâlinde ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüz hâle gelir ve borçlu lehine sonuç doğurur.
Ayrıca uygulamada, ödeme emrine itirazın alacaklıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemiş olması hâlinde sürenin başlamayacağı, fakat alacaklının dosyayı fiilen incelemesi veya itirazı öğrendiğini beyan etmesi hâlinde sürenin öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayabileceği yönünde kararlar da bulunmaktadır. Bu yaklaşım, tıpkı birinci fıkrada olduğu gibi, kanunun kötüye kullanımını önleme amacına hizmet eder.
İİK 264/3 ESAS HAKKINDA HÜKÜMDEN SONRA TAKİP ZORUNLULUĞU
Hükmün Kapsamı ve Amacı
İİK 264’ün üçüncü fıkrası, ihtiyati haczin dava süreciyle birleştiği veya dava sırasında konulduğu hâllerde devreye girer. Kanun hükmüne göre, ihtiyati haciz alacak davası görülürken konulmuşsa veya alacaklı birinci fıkrada öngörülen süre içinde dava açmışsa, artık alacaklıya esas hakkında verilen hüküm sonrasında da bir yükümlülük düşer:
Mahkemenin esas hakkında vereceği hükmün tebliğinden itibaren bir ay içinde icra takibi başlatmak zorundadır.
Bu hüküm, ihtiyati haciz tedbirinin, esas davanın sonuçlanmasından sonra da belirsiz süreyle devam etmesini engellemeyi amaçlar. Alacaklı dava süresince aktif davranmış olsa bile, karar kesinleştiğinde veya tebliğ edildiğinde, tedbirin hukuki sonuç doğurabilmesi için artık somut icra yoluna gitmesi gerekir.
Hükmün Uygulama Alanı
Bu düzenlemenin uygulanabilmesi için iki temel şarttan biri mevcut olmalıdır:
İhtiyati haciz alacak davası sırasında konulmuş olmalıdır.
Örneğin alacaklı, alacak davası açtıktan sonra dava devam ederken ihtiyati haciz talebinde bulunmuş olabilir.Alacaklı birinci fıkrada öngörülen süre içinde dava açmış olmalıdır.
Yani ihtiyati haciz kararını aldıktan sonra yedi gün içinde alacak davasını açmışsa ve dava hâlen görülüyorsa, bu hüküm yine uygulanır.
Her iki durumda da dava sonucunda hüküm verilmesiyle birlikte ihtiyati haczin devamı artık tek başına yeterli değildir; alacaklı bir ay içinde icra takibi başlatmakla yükümlüdür.
Sürenin Başlangıcı ve Niteliği
Üçüncü fıkrada öngörülen bir aylık süre, hükmün mahkemece alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Burada önemli olan nokta, tefhim değil tebliğ tarihidir. Çünkü alacaklının takibe geçebilmesi için hükmün içeriğinden resmen haberdar olması gerekir.
Bu süre de önceki fıkralarda olduğu gibi hak düşürücü nitelikte olup re’sen gözetilir. Alacaklı süresinde takip talebinde bulunmazsa, ihtiyati haciz hükümsüz hâle gelir ve borçlunun malları üzerindeki tedbir kalkar.
Uygulamada Sürenin Yorumu
Uygulamada mahkemeler, bu bir aylık sürenin kesin süre olduğu yönünde istikrarlı bir tutum içindedir. Bu süre içinde icra takibi başlatılmaması hâlinde, artık alacaklının daha sonra yapacağı takip talebi ihtiyati haczin devamını sağlamaz.
Ayrıca bazı kararlar, hükmün istinaf veya temyize götürülmesinin bu süreyi etkilemeyeceği, yani kanun yoluna başvurunun sürenin işlemesini durdurmayacağı yönündedir. Bu yaklaşım, tedbirin geçici niteliğine vurgu yapmakta ve borçlunun malvarlığı üzerindeki belirsizliğin uzun süre devam etmesini engellemektedir.
İİK 264/4 SÜRELERE UYULMAMASININ SONUÇLARI VE İHTİYATİ HACZİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
Genel Çerçeve ve Hükmün Anlamı
İcra ve İflas Kanunu’nun 264. maddesinin dördüncü fıkrası, alacaklının önceki fıkralarda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya bazı durumların gerçekleşmesi hâlinde ihtiyati haczin kendiliğinden hükümsüz hâle geleceğini açıkça düzenler. Bu hüküm, maddenin tamamlayıcı ve bağlayıcı bir sonucu olup, geçici hukuki korumanın sınırlarını çizer.
Kanun koyucu burada, alacaklının pasif davranması veya tedbiri sürüncemede bırakması hâlinde artık borçlunun malvarlığı üzerindeki kısıtlamanın devam etmemesi gerektiği düşüncesinden hareket etmiştir. Böylece ihtiyati haczin kötüye kullanılmasının önüne geçilir ve mülkiyet hakkı ile alacaklının menfaati arasındaki denge korunur.
Hükümsüzlük Halleri
Fıkrada sayılan hükümsüzlük sebepleri sınırlı sayıda değildir ancak en yaygın olanlar açıkça belirtilmiştir. Bunlar şunlardır:
Sürelerin geçirilmesi:
Alacaklı, kanunda öngörülen 7 günlük veya 1 aylık süreleri geçirirse ihtiyati haciz hükümsüz olur.Davadan veya takip talebinden vazgeçilmesi:
Alacaklı, açtığı davadan feragat ederse veya başlattığı icra takibinden vazgeçerse tedbirin devamı için bir neden kalmaz.Takip talebinin kanuni sürenin geçmesiyle düşmesi:
Örneğin, takip talebi eksiklikler nedeniyle tamamlanmaz veya kanuni şartları yerine getirilmediği için düşerse ihtiyati haciz de kendiliğinden sona erer.Dava dosyasının muameleden kaldırılması ve yenilenmemesi:
Dava herhangi bir nedenle işlemden kaldırılmışsa ve alacaklı bir ay içinde yenileme talebinde bulunmazsa, tedbir hükümsüz hâle gelir.Alacaklının davasında haksız çıkması:
Mahkeme alacak davasını reddederse, artık alacağın varlığı sabit olmadığından geçici korumanın devamı mümkün değildir.
Bu hallerden herhangi biri gerçekleştiğinde ihtiyati haciz, herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın kendiliğinden ortadan kalkar.
Hükümsüzlüğün Sonuçları
İhtiyati haczin hükümsüz hâle gelmesiyle birlikte:
- Borçlunun malları üzerindeki tüm haciz ve tedbir şerhleri ortadan kalkar.
- Borçlu yeniden tam tasarruf yetkisine kavuşur.
- Borçlunun malları üzerindeki tüm kısıtlamalar geçmişe etkili olarak değil, ileriye dönük olarak sona erer.
- Taraflar, isterlerse haczin kaldırıldığına ilişkin bilgiyi ilgili kurumlara (örneğin tapu müdürlüğü, trafik tescil, bankalar vb.) bildirebilir.
Uygulamada bu bildirimin yapılması çoğu zaman icra dairesi eliyle olur; ancak hükmün lafzına göre “alakadarlar isterse” ifadesi, bildirimin zorunlu değil talebe bağlı olduğunu göstermektedir.
Uygulamadaki Yaklaşım
Yargı uygulamasında bu fıkra katı bir şekilde uygulanmaktadır. Mahkemeler ve icra daireleri, sürelerin geçirilmesi veya davadan feragat gibi durumlarda ayrıca bir karar alınmasına gerek olmaksızın ihtiyati haczin hükümsüz hâle geldiğini kabul eder.
Uygulamada ayrıca, alacaklının dava veya takip sürecini bilerek geciktirdiği veya muamelelerden kaçındığı hallerde, haczin kötüye kullanım teşkil ettiği değerlendirilerek tazminat sorumluluğu dahi gündeme gelebilmektedir. Bu da söz konusu fıkranın yalnızca usulî bir düzenleme olmadığını, aynı zamanda sorumluluk hukuku bakımından da sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.
Değerlendirme
İİK 264/4, ihtiyati haciz müessesesinin sınırlarını çizen ve geçici hukuki korumanın niteliğini pekiştiren temel hükümlerden biridir. Alacaklı, tedbirin sağladığı avantajdan yararlanmak istiyorsa sürelere ve usul kurallarına titizlikle riayet etmekle yükümlüdür. Aksi hâlde geçici koruma amacı ortadan kalkar ve haciz hükümsüz olur.
Bu düzenleme ile kanun koyucu, ihtiyati haczin amacını aşan biçimde kullanılarak borçlu üzerinde baskı kurulmasını engellerken, aynı zamanda icra hukukunun temel prensiplerinden biri olan “aktif takip yükümlülüğü” ilkesini de pekiştirmiştir.
İİK m.264/5 İHTİYATİ HACZİN İCRAI HACZE İNKILÂBI
Genel Çerçeve ve Hükmün Anlamı
İİK 264’ün beşinci fıkrası, ihtiyati haczin nihai amacına ulaşarak kesin hacze dönüşmesini düzenler. Hükme göre:
“Borçlu müddeti içinde ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılır veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze inkılabeder.”
Bu düzenleme, ihtiyati haczin hukuki niteliğini tamamlar. Başlangıçta yalnızca geçici bir tedbir olarak konulan haciz, artık alacağın tahsiline yönelik icrai bir işlem hâline gelir. Böylece geçici güvence niteliği sona erer ve alacaklı doğrudan cebri icra aşamasına geçebilir.
İnkılâp (Dönüşüm) Şartları
İhtiyati haczin icrai hacze dönüşebilmesi için üç ihtimalden biri gerçekleşmelidir:
Borçlu ödeme emrine süresi içinde itiraz etmezse:
Bu durumda takip kesinleşir ve haciz, hiçbir ek işleme gerek kalmadan icrai nitelik kazanır.Borçlunun itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılırsa:
Alacaklı itirazın kaldırılmasını talep etmiş ve mahkeme bu talebi kabul etmişse, ihtiyati haciz otomatik olarak icrai hacze dönüşür.İtiraz genel mahkemece iptal edilirse:
Alacaklı, borçlunun itirazı üzerine alacak davası açmış ve mahkeme alacaklının talebini haklı bularak borçlunun itirazını iptal etmişse, yine ihtiyati haciz icrai hacze dönüşür.
Her üç durumda da dikkat çekici nokta, dönüşümün “kendiliğinden” gerçekleşmesidir. Yani alacaklının ayrıca bir talepte bulunmasına, mahkemenin yeni bir karar vermesine veya icra dairesinin ek bir işlem yapmasına gerek yoktur. Haciz, hukuken otomatik olarak icrai nitelik kazanır.
İnkılâbın Sonuçları
İhtiyati haczin icrai hacze dönüşmesinin başlıca sonuçları şunlardır:
- Alacaklı artık doğrudan cebri icra yoluna başvurabilir; malların paraya çevrilmesi ve alacağın tahsili mümkün hâle gelir.
- Borçlunun malları üzerindeki haciz geçici bir tedbir olmaktan çıkar ve kesin haczin tüm sonuçlarını doğurur.
- Alacaklı, satış, paraya çevirme ve paylaştırma gibi işlemlere geçebilir.
Böylece geçici hukuki koruma, icra hukuku açısından nihai amacına ulaşmış olur: alacaklının alacağı cebren tahsil edilebilir hâle gelir.
Uygulamada Görüşler ve Yorum
Uygulamada mahkemeler ve icra daireleri, bu hükmü “kendiliğinden inkılâp” ilkesine uygun olarak uygular. Yani borçlunun itirazının olmaması veya itirazın ortadan kalkması hâlinde, ihtiyati haczin icrai hacze dönüşmesi için ayrıca bir karar aranmamaktadır.
Bazı yargı kararlarında, bu otomatik dönüşümün dava sonunda alacağın sabit olmasıyla da gerçekleştiği belirtilmiştir. Bu yaklaşım, ihtiyati haczin bir “geçici güvence” değil, doğru kullanıldığında alacağın tahsiline doğrudan hizmet eden bir araç olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Değerlendirme
İİK 264/5, ihtiyati haciz müessesesinin son aşamasını düzenleyerek tedbirin geçicilikten kesinliğe dönüşmesini sağlar. Bu hüküm, maddenin diğer fıkralarıyla birlikte değerlendirildiğinde, ihtiyati haczin yalnızca alacaklıyı geçici olarak korumakla kalmadığını, aynı zamanda sürecin sonunda cebri icra mekanizmasına doğrudan bağlandığını gösterir.
Böylece ihtiyati haciz, baştan sona bütünlüklü bir sistem içinde işler:
- İlk aşamada alacaklıya geçici bir güvence sağlar,
- Sürelere riayet edilirse bu güvence korunur,
- Nihayetinde alacak sabit olursa otomatik olarak icrai nitelik kazanır.
SONUÇ
İİK m.264, ihtiyati haciz müessesesini yalnızca bir tedbir olmaktan çıkarıp, sistemli bir hukuki süreç hâline getiren ayrıntılı ve önemli bir düzenlemedir. Her fıkrada alacaklıya ayrı bir sorumluluk yükleyen madde, tedbirin kötüye kullanımını engellerken aynı zamanda alacaklıya güçlü bir koruma sağlar.
- Birinci ve ikinci fıkralar, tedbirin ardından alacaklının harekete geçmesini zorunlu kılar.
- Üçüncü fıkra, dava sonunda da bu yükümlülüğün devam ettiğini gösterir.
- Dördüncü fıkra, sürelere uyulmaması hâlinde tedbirin kendiliğinden sona ereceğini düzenler.
- Beşinci fıkra ise, nihayetinde tedbirin otomatik olarak kesin hacze dönüşmesiyle süreci tamamlar.
Böylelikle İİK 264. Madde, ihtiyati haczi “tamamlayan merasim”i baştan sona ortaya koyar; geçici koruma ile icrai haciz arasındaki bağı güçlendirir ve icra hukukunun temel ilkeleriyle uyumlu, dengeli bir mekanizma oluşturur.

