Türk Borçlar Kanunu Madde108
Sözleşmenin konusu olan şeyin niteliği veya işin özelliği tevdi edilmesine uygun düşmez veya teslim edilecek şey bozulabilir ya da bakımı, korunması veya tevdi edilmesi önemli bir gideri gerektirir ise, borçlu, alacaklıya önceden ihtarda bulunması koşuluyla, hâkimin izniyle onu açık artırma yoluyla sattırıp bedelini tevdi edebilir.
Teslim edilecek şey, borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak gidere oranla değeri az ise, satışın açık artırma yoluyla yapılması zorunlu olmadığı gibi, hâkim, önceden ihtarda bulunma koşulunu aramaksızın satışa izin verebilir
Türk Borçlar Kanunu (“TBK”), 6098 sayılı Kanun ile 2012 yılında yürürlüğe girmiş ve borç ilişkilerine dair birçok yeni düzenleme getirmiştir. Bu düzenlemelerden biri de TBK m. 108’de yer alan “satma hakkı” hükmüdür. Satma hakkı, borçlunun teslim yükümlülüğünü yerine getirmesinin olağan yollarla mümkün olmaması ya da teslimin aşırı masraf ve risk doğurması halinde başvurduğu bir yoldur. Bu hak, özellikle malın bozulabilir olması, muhafaza ve bakımının yüksek gider gerektirmesi gibi durumlarda borçluya koruyucu bir seçenek sunar.
Makalenin devamında, öncelikle madde metni aktarılacak, ardından tarihsel gelişim ve karşılaştırmalı hukuk çerçevesinde değerlendirmeler yapılacaktır. Daha sonra hükmün hukuki niteliği, unsurları, tarafların hak ve borçları, sona erme sebepleri ve doktrindeki eleştiriler ele alınacak; yazının sonunda genel bir değerlendirme sunulacaktır.
Tarihsel Gelişim ve Karşılaştırmalı Hukuk
TBK m. 108 hükmü, aslında eski 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda da yer almakta olan bir düzenlemenin güncellenmiş hâlidir. Borçlar Kanunu’nun sistematiğinde, ifa imkânsızlıkları ve temerrüt gibi kurumlarla yakından ilişkili olan satma hakkı, borçlunun alacaklıya karşı ifa yükümlülüğünü dolaylı biçimde yerine getirme yoludur.
Karşılaştırmalı hukuk açısından bakıldığında, özellikle İsviçre Borçlar Kanunu (“Obligationenrecht”) m. 92 ve devamında benzer bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir. İsviçre’de de borçlu, alacaklıya ait malın tesliminin mümkün olmaması veya muhafaza edilmesinin olağanüstü masraflar gerektirmesi hâlinde hâkim izniyle malı satabilir. Alman Medeni Kanunu (“BGB”)’nda ise ifa yerine satış kurumu farklı şekillerde düzenlenmiş olup, özellikle “Schuldrecht” kapsamında uygulama alanı bulur.
Bu karşılaştırmalar, Türk hukukunda m. 108’in köklerinin İsviçre hukukuna dayandığını ve evrensel bir ihtiyaca cevap verdiğini göstermektedir.
Hukuki Nitelik
Satma hakkı, borcun ifası yollarından biri olarak kabul edilir. Zira borçlu, doğrudan edimi teslim etmek yerine, malı satarak bedelini tevdi etmek suretiyle borcunu ifa etmiş sayılır. Burada söz konusu olan, ifanın konusunun değiştirilmesi değil, ifanın ikame bir yöntemle yerine getirilmesidir.
Bu yönüyle satma hakkı, bir “borçtan kurtulma yolu” değil, ifanın dolaylı şekilde gerçekleştirilmesidir. Ayrıca hâkim iznine bağlı olması sebebiyle kamusal denetime tabi bir kurumdur.
Unsurlar
TBK m. 108’in uygulanabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir:
- Teslimin niteliği veya işin özelliği nedeniyle tevdi imkânsızlığı: Teslim edilecek malın niteliği, onun tevdi edilmesini engelleyebilir. Örneğin, kısa sürede bozulacak gıda ürünleri.
- Malın bozulabilir olması: Sebze, meyve veya çiçek gibi ürünler zamanla değerini kaybeder; bu nedenle tevdi yerine satış yoluna gidilir.
- Bakım, muhafaza veya tevdi masrafının yüksek olması: Malın korunması önemli gider gerektiriyorsa, borçluya satış hakkı tanınır.
- Önceden ihtar koşulu: Borçlu, alacaklıya satış yapmadan önce ihtarda bulunmalıdır. Ancak hâkim bazı hâllerde bu şartı aramayabilir.
- Hâkim izni: Kural olarak satış, hâkim iznine bağlıdır. Ancak borsa veya piyasa fiyatı olan mallarda bu zorunluluk esnetilmiştir.
Özellikler
Satma hakkının en belirgin özelliği, borçluyu koruyucu bir mekanizma olmasıdır. Borçlu, malın değer kaybına uğramasından veya yüksek masraflara katlanmaktan kurtulur.
Ayrıca satışın, açık artırma yoluyla yapılması esastır. Böylece hem alacaklının menfaati korunur hem de satışın şeffaflığı sağlanır. Ancak piyasa fiyatı olan mallarda pazarlık usulü satış da mümkündür.
Bu yönüyle satma hakkı, hem borçlunun menfaatini korur hem de alacaklıya değerinde bedel ulaşmasını garanti eder.
Tarafların Hak ve Borçları
Borçlunun Hak ve Borçları
- Malın tevdi edilemeyecek durumda olduğunu kanıtlamak,
- Alacaklıya önceden ihtarda bulunmak,
- Hâkimden izin almak ve satışa katılmak,
- Satış bedelini tevdi ederek borcunu sona erdirmek.
Alacaklının Hak ve Borçları
- Satış bedelini kabul etmek,
- Haksız ihtar veya kötüye kullanıma karşı korunmak,
- Malın değerinde satış yapılmasını beklemek.
Bu ilişkide tarafların menfaatleri dengelenmiştir. Özellikle uygulamada, dava ve ihtilaflarda, borçlunun satış hakkını usulüne uygun kullanıp kullanmadığı önemli bir tartışma konusudur.
Sona Erme / İstisnalar
Satma hakkı, şu hâllerde sona erer veya uygulanmaz:
- Alacaklının malı teslim almaya başlaması,
- Malın değerinin artık korunmasının anlamsız hâle gelmesi,
- Borçlunun malı kötü niyetle satması,
- Hâkim izni olmaksızın satış yapılması (istisnai hâller hariç).
İstisna olarak, malın borsa fiyatı veya piyasa değeri varsa, hâkim izni ve önceden ihtar koşulu aranmayabilir. Bu da satma hakkının esnek uygulanabilirliğini gösterir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/493 E., 2020/932 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “satışa izin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine dair kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; davacının Karaman Belediyesinden aldığı asfalt yapım işi nedeniyle şantiyeye kurmak zorunda olduğu “asfalt plenti” yapılması işine dair taraflar arasında 12.04.2011 tarihinde sözleşme imzalandığını, davalıya avans ödemesi yapılmasına rağmen sözleşme konusu makine ve aksamının büyük çoğunluğunun davalı tarafından imâl edilmediğini, davalıya gönderilen ihtarnamelerin de sonuçsuz kaldığını ileri sürerek davalının şantiye sahasına teslim ettiği 7 adet bitüm tankı ve 1 adet kızgın yağ jeneratörü ile bacasının korunması veya saklanmasının değerini aştığından dolayı önceden ihtarda bulunma koşulu aranmaksızın satışına izin verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
5. Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 30.10.2014 tarihli ve 2014/776 E., 2014/734 K. sayılı kararı ile; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 108. maddesinde, bir sözleşme alacaklısının alacağını almaktan imtina etmesi hâlinde borçlunun başvurabileceği yollarının gösterildiği, bunlardan birinin tevdi hakkı iken, diğerinin ise satma hakkı olduğu, buna göre sözleşmenin konusu olan şeyin niteliği veya işin özelliği tevdi edilmesine uygun düşmez veya teslim edilecek şey bozulabilir, korunmasında zorluklar yaşanabilir ise önceden ihtarda bulunulması koşuluyla, hâkimin izniyle borçlunun tevdi edilecek şeyi satabileceği, bu şekilde bir satış istenebilmesi için öncelikle alacaklıya bir ihtar gönderilmesi gerektiği, oysa ki davacının davalı şirketle asfalt plenti imâl edilmesi konusunda sözleşme imzaladığı, davacının tevdi edeceği herhangi bir şeyin bulunmadığı, sözleşmenin konusunun davalının üreteceği malzemeler olduğu, sözleşmeye konu malzemeler ise imâl edilmediğinden satılacak herhangi bir şeyden de söz edilemeyeceği ayrıca ihtar şartının da yerine getirilmediği gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/h ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
6. Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
7. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 31.03.2015 tarihli ve 2015/983 E., 2015/1638 K. sayılı kararı ile; “…Karaman Belediyesi tarafından 30.03.2011 tarihinde ihalesi yapılan “Alttemel, Temel ve Bitümlü Sıcak Karışım Asfalt Yapım İşi” davacı uhdesinde kalmış, bu ihale gereği davacının şantiyeye kurmak zorunda olduğu “asfalt plentinin” imâl ve teslimi konusunda davalı ile 12.04.2011 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme gereği davalının eseri 20.06.2011 tarihinde teslimi gerekirken bu tarihte tesliminin gerçekleşmemesi nedeniyle davacı tarafından sözleşme feshedilmiştir.
Davalı yüklenicinin işin ifası için davacıya ait Karaman’da bulunan şantiye sahasına 7 adet bitüm tankı ile 1 adet kızgın yağ jeneratörü ve bacası getirdiği sevk irsaliyesi içeriğinden anlaşılmaktadır. Sözleşmenin feshini müteakkip, davacı iş sahibi 24.04.2012 ve 17.08.2012 tarihli ihtarlarla şantiyesine bırakılan malzemelerin alınmasını istemiş, davalı ihtar tebliğine rağmen malzemeleri alıp götürmemiştir.
Sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 92., 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ise 108. maddesinde, “sözleşmenin konusu olan şeyin niteliği veya işin özelliği tevdi edilmesine uygun düşmez veya teslim edilecek şey bozulabilir ya da bakımı, korunması veya tevdi edilmesi önemli bir gideri gerektirir ise borçlu alacaklıya önceden ihtarda bulunması koşuluyla, hâkimin izni ile onu açık artırma yolu ile sattırıp bedelini tevdi edebilir” hükmüne yer verilmiştir. Davacı davadan önce ihtar koşulunu yerine getirmiş olup malzemelerin korunması veya saklanmasının değerini aştığını iddia ettiğinden mahallinde keşif yapılarak yasada öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 15.09.2015 tarihli ve 2015/601 E., 2015/723 K. sayılı kararı ile, 6098 sayılı TBK’nın108. maddesinin düzenlendiği özel alanın, “Alacaklının temerrüdü” bölümü olduğu, yani 6098 sayılı TBK’nın108. maddesinin uygulanabilmesi için ortada bir alacaklı olması, o alacaklının temerrüde düşmesi ve o alacaklıya alacağın ifası zımnında verilmesi lazım gelen şeyin korunmasının güçlük göstermesi ve borçlunun alacağını ifa amacı ile satış için izin istemesi gerektiği, TBK’nın108. maddesinde açık şekilde borçlunun, alacaklıya ifa ile yükümlü olduğu, vermek ödevi altında bulunduğu şeyin satışını isteyebileceğinin yer aldığı, aynı düzenlemenin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 92. maddesinde de bulunduğu, bu düzenlemede de borç konusunun yani alacaklıya verilmesi lazım gelen şeyin satışından söz edildiği, alacaklılık-borçluluk ilişkisinin bulunmaması, borçlunun, borcunu ifa anlamında alacaklıya vermesi lazım gelen herhangi bir şeyin olmaması hâlinde, borç konusu olmayan şeylerin satışının istenmesinin bu kanun hükmüne göre mümkün olmadığı, eldeki uyuşmazlıkta, satışı için izin istenen tank ve jeneratörün, borç ilişkisinin konusu olmadığı, satış isteyen davacı şirketin bu malzemeleri davalı şirkete tevdi etmek ve böylece borcundan kurtulmak gibi bir ödev altında da bulunmadığı, bu malzemelerin sözleşme kapsamında imâl edilecek eser için davalının şantiye sahasına getirdiği malzemeler olduğu, davalının alacaklı değil borçlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin feshedildiği ve davalı yüklenicinin, davacının şantiye sahasına getirdiği malzemeleri geri almadığı eldeki davada, davacının söz konusu malzemelerin satışına izin verilmesini talep etmesinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
12. 818 sayılı BK’nın “Alacaklının Temerrüdü” başlığını taşıyan 92. maddesi: “ Akdin mevzuu olan şeyin mahiyeti veya işin nevi tevdia mani olur veya verilecek şey bozulmağa maruz veya muhafazası masrafı mucip veya tevdii büyük masrafları müstelzim olur ise borçlu evvelen ihtarda bulunduktan sonra hakimin izniyle onu alenen sattırarak bedelini tevdi edebilir. Verilecek şey borsada mukayyet veya cari fiatı mevcut veya masraflarına nispetle kıymeti az ise satışın aleni olması lazım olmadığı gibi ihtara lüzum görmeksizinde hakim, satışa müsaade edebilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Benzer düzenleme, 6098 sayılı TBK’nın108. maddesinde yer almakta olup buna göre:
“Sözleşmenin konusu olan şeyin niteliği veya işin özelliği tevdi edilmesine uygun düşmez veya teslim edilecek şey bozulabilir ya da bakımı, korunması veya tevdi edilmesi önemli bir gideri gerektirir ise, borçlu, alacaklıya önceden ihtarda bulunması koşuluyla, hâkimin izniyle onu açık artırma yoluyla sattırıp bedelini tevdi edebilir.
Teslim edilecek şey, borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak gidere oranla değeri az ise, satışın açık artırma yoluyla yapılması zorunlu olmadığı gibi, hâkim, önceden ihtarda bulunma koşulunu aramaksızın satışa izin verebilir.”
13. Borçlu tarafından borca uygun olarak ifası teklif edilen bir edim, alacaklı tarafından haklı bir neden olmadan kabul edilmediği takdirde, alacaklı temerrüde düşmüş olur. Borca uygun olarak teklif olunan bir ifanın, alacaklı tarafından haklı bir neden olmaksızın kabul edilmemesi, borca aykırı bir davranıştır. Borçlu borca uygun olarak ifada bulunmak istediği hâlde, alacaklı kabulden kaçınır ya da borçlunun ifada bulunmasına engel olursa, borçluya borçtan kurtulma olanağını tanımak gerekir. Tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede borçlu kendi edimini ifa ederek karşı edimi talep etmek ister. Alacaklının temerrüdü bu nedenlerle kabul edilmiş ve borçluya borcunu ifa ile kurtulma olanağı getirilmiştir (Kılıçoğlu M.A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2016, s. 698).
14. Alacaklının temerrüdünün gerçekleşmesi için borç muaccel olmalı, borcun ifası borçlu tarafından alacaklıya teklif edilmiş olmalı son olarak da alacaklının ifayı reddetmesi ve reddin haklı bir sebebe dayanmaması gerekir.
15. Alacaklının temerrüdü hâlinde borçluya, borç konusunun ya da satış bedelinin tevdi edilmesi suretiyle borçtan kurtulma imkânı tanınmıştır. 6098 sayılı TBK’nın108. maddesinde, borç konusunun bazı hâllerde tevdi edilmeye elverişli olmaması ya da tevdiinin zararlı olacağı göz önüne alınarak, alacaklının kabulde temerrüde düştüğü borç konusunun satılması suretiyle bedelinin tevdi edilmesini öngörmüştür.
16. Borç konusunun işin özelliği gereği tevdiinin mümkün olmaması, bozulacak cinsten olması, korunması ya da tevdi edilmesinin önemli masrafı gerektirmesi hâlinde, tevdi edilmesi yerine satışına karar verilebilir (Kılıçoğlu, s. 703).
17. Borç konusu şeyin satışına izin verilebilmesi için alacaklıya satışın ihbar edilmesi gereklidir. Bu ihbarın amacı borç konusunun satılması gibi ağır sonuçlardan alacaklıyı korumaktır. Tevdide alacaklı, tevdi edilen malı kabul ederek mülkiyeti iktisap edebilir. Satışta ise temerrüde düşen alacaklının artık borç konusuna sahip olması, mülkiyetini elde etmesi mümkün değildir. Borçlunun alacaklıya satışı ihbar ettiği her türlü delille kanıtlanabilir (Kılıçoğlu, s. 704).
18. Bunun yanında, satışın koşulları gerçekleşmiş olsa bile, buna borçlu kendi başına karar veremez. Bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğine, koşullar gerçekleşmişse satışın şekline ancak mahkeme karar verebilir.
19. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında asfalt plenti imalatına dair 12.04.2011 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Anılan sözleşmenin 2. maddesine göre, davalının 240 ton/saat kapasiteli asfalt plentini imâl ederek alıcının gösterdiği şantiyesine montajını yapıp çalışır durumda alacıya teslim edeceği kararlaştırılmıştır.
20. Sözleşmenin 5. maddesinde, sözleşme konusu makine ve aksamının 20.06.2011 tarihinde alıcının şantiyesinde deneme üretimi yapılmış 240 ton/saat kapasitede, eksiksiz bir şekilde çalışır vaziyette teslim edileceği belirtilmiştir.
21. Dosya içerisinde yer alan 02.08.2011 tarihli sevk irsaliyelerine göre, davalı tarafından kızgın yağ jeneratörü ve bacası, bitüm tankı davacı iş sahibine teslim edilmiş ancak eserin imalatı tamamlanmamıştır.
22. Davacı tarafından davalıya gönderilen 24.04.2012 tarihli ihtarname ile davalı tarafından şantiye sahasına bırakılan malzemelerin geri alınması ihtar edilmiş, 17.08.2012 tarihli ihtarname ile de, davacının şantiyesine bırakılan 7 adet bitüm tankı, 1 adet kızgın yağ jeneratörü ve bacasının üç iş günü içinde alınması aksi hâlde bu malzemelerin sorumluluğunun kendilerinde olmayacağı gibi ücretinin yükleniciye ödenen avanstan düşülmeyeceği bildirilmiştir.
23. Davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarnameler dikkate alındığında, taraflar arasında imzalanan asfalt plenti imalatına dair sözleşmenin davacı tarafından feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı, davalıya ait olup elinde bulunan malzemeleri davalıya iade borcu altına girmiştir. Davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarnamelere rağmen davalı tarafından malzemeler teslim alınmamış ve davalı temerrüde düşmüştür.
24. Davacı, dava açılmadan önce ihtar şartını yerine getirip malzemelerin korunması ya da saklanmasının değerini aştığını iddia etmesi nedeniyle mahkemece, mahallinde keşif yapılarak 6098 sayılı TBK’nın108. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
25. Bu durumda, mahkemece, davacının satışa izin istemesinde hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle talebin reddine karar verilmesi yerinde değildir.
26. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Olayın Özeti
Karaman Belediyesi’nin ihalesiyle asfalt yapım işini üstlenen davacı, bu iş kapsamında asfalt plenti kurulması için davalı yüklenici ile sözleşme imzalamıştır. Davalı, plentin tamamını üretmeyip sadece bazı malzemeleri (7 adet bitüm tankı, 1 adet kızgın yağ jeneratörü ve baca) şantiyeye bırakmıştır. Sözleşme feshedildikten sonra davacı, davalıya malzemeleri geri alması için ihtarlar göndermiştir. Davalı malzemeleri almamış, davacı da bu malların korunmasının maliyetli ve yük olmaya başladığını ileri sürerek TBK m. 108 kapsamında satışına izin verilmesini talep etmiştir. Yerel mahkeme davayı hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddetmiş, Yargıtay 15. HD bozmuş, mahkeme direnmiş, uyuşmazlık HGK’ya taşınmıştır.
Hukuki Sorun
Davacının elinde kalan ve davalıya ait malzemelerin (tank, jeneratör, baca) satışı için mahkemeden izin istemesinde hukuki yarar bulunup bulunmadığı; diğer bir deyişle TBK m. 108 kapsamında davacının “satışa izin” davası açma hakkı olup olmadığı.
Yargıtay’ın Gerekçesi
Kanuni Dayanak: TBK m. 108 (ve mülga BK m. 92) — alacaklının temerrüdü halinde, borçlunun edimini tevdi veya satış yoluyla yerine getirmesine imkân tanır.
Temerrüt Koşulları:
Borç muaccel olmalı.
Borçlu edimi ifa için hazır olmalı.
Alacaklı haksız şekilde edimi kabulden kaçınmalı.
Somut olayda davalı yüklenici borçludur; malzemeler ona aittir. Davacı, bu malları iade etmek istemekte, ihtarlarla davalıyı almaya davet etmiş, fakat davalı bunları almamıştır. Bu durumda davalı alacaklı konumunda temerrüde düşmüştür.
TBK m. 108, malzemelerin korunması ya da saklanmasının masraflı olduğu hallerde satışa izin verir. Davacı ihtar koşulunu yerine getirmiştir. Mahkeme, keşif yaparak gerçekten bu koşulların oluşup oluşmadığını araştırmalıydı.
Yerel mahkemenin “hukuki yarar yok” gerekçesi doğru değildir; davacının davayı açmakta hukuki yararı vardır.
Kararın Önemi
- Alacaklının Temerrüdü kurumunun sınırlarını somutlaştırır.
- Satışa izin davalarında hukuki yarar meselesini açıklığa kavuşturur.
- Uygulamada özellikle inşaat, eser sözleşmeleri ve taşeron ilişkilerinde sıkça karşılaşılan “yarım bırakılan malzemelerin akıbeti” sorununa ışık tutar.
- HGK kararı olduğundan bağlayıcı nitelikte olup alt derece mahkemelerine yol göstericidir.
Karar Sonucu
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, TBK m. 108’in uygulanabileceğine hükmederek davacının satışa izin istemesinde hukuki yarar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu karar, TBK m. 108’in yalnızca klasik “borçlunun edimi” değil, taraflar arasındaki ifa ve iade ilişkilerinde de işletilebileceğini göstermektedir. Uygulamada, taraflardan birinin malını almayı reddetmesi halinde diğer tarafın mağduriyetini önleyici işlevi vardır.
Eleştiriler
Akademik çevrelerde m. 108’e ilişkin bazı eleştiriler bulunmaktadır:
- Hâkim izni şartı, uygulamada süreci yavaşlatmakta ve malın değer kaybetmesine sebep olabilmektedir.
- İhtar şartı, özellikle alacaklının ulaşılabilir olmadığı hâllerde borçlunun yükünü artırmaktadır.
- Satışın açık artırma yoluyla yapılmasının her durumda en adil yöntem olmadığı, bazen piyasa koşullarında daha hızlı ve değerinde satış yapılabileceği ileri sürülmektedir.
Bu eleştiriler, kanun koyucunun amacının taraf menfaatlerini korumak olduğunu kabul etmekle birlikte, uygulamada daha pratik çözümlere ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
TBK m. 108, borçlunun teslim yükümlülüğünü yerine getiremediği veya yerine getirmesinin aşırı külfetli olduğu durumlarda devreye giren önemli bir hükümdür. Satma hakkı sayesinde borçlu, hem kendisini zarar görmekten korur hem de alacaklının menfaatini gözeterek satış bedelini tevdi eder.
Tarihsel gelişimi, İsviçre ve Alman hukukundaki benzer düzenlemelerle paralellik göstermektedir. Hukuki niteliği itibariyle ifanın bir yolu olarak kabul edilen satma hakkı, unsurları ve özellikleriyle Türk borçlar hukukunda özel bir yere sahiptir.
Bununla birlikte, uygulamada hâkim izni ve ihtar şartının katı uygulanması, bazen tarafların mağduriyetine sebep olabilmektedir. Bu noktada, Yargıtay içtihatları ve doktrindeki öneriler dikkate alınarak daha esnek ve pratik çözümler geliştirilmelidir.
Sonuç olarak, TBK m. 108 borçlar hukukunda borçluya koruma sağlayan ve alacaklı menfaatlerini de gözeten bir düzenlemedir. Özellikle malın bozulabilir veya muhafazası güç olması gibi hâllerde, tarafların haklarını dengeleyen bir mekanizma işlevi görmektedir.
