Ceza hukukunda “tekerrür” kurumu, suçlunun daha önce işlediği bir fiilden dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına rağmen yeniden suç işlemesi durumunda devreye giren bir mekanizmadır. Bu kurum, bireyin suç işleme eğilimini ortaya koyduğu varsayımına dayanır ve failin ceza sorumluluğuna yönelik özel düzenlemeler getirir. Tekerrür, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK m. 58) açıkça düzenlenmiş olup hem suçluluk politikası hem de infaz rejimi açısından farklı sonuçlar doğurmaktadır.
Ceza hukukundaki önemi, yalnızca birden fazla suç işlemiş olma olgusuna dayanmaz. Asıl mesele, bu tekrar eden suç davranışının toplum açısından taşıdığı tehlikenin nasıl değerlendirileceği ve failin cezai sorumluluğunun hangi ölçüde artırılacağıdır. Bu yönüyle tekerrür, suç politikası bakımından önleyici güvenlik tedbirleri ile cezalandırma adaleti arasında köprü kuran bir kavram olarak dikkat çeker.
Türk hukuk sisteminde tekerrürün uygulanması, failin önceki cezasının kesinleşmesi, belirli bir sürede yeni suç işlemiş olması ve kanunda öngörülen diğer koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullar salt “mükerrir” kavramından ayrılmasını da mümkün kılar. Zira her suç tekrarında tekerrür hükümleri uygulanmaz; kanun koyucu belli şartlarla sınırlı bir alan öngörmüştür.
Bu makalede tekerrür kurumu; teorik çerçevesi, hukuki niteliği, uygulanma koşulları, infaz rejimine etkileri ve yargı kararları ışığında kapsamlı biçimde ele alınacaktır. Amaç, hem akademik düzeyde derinlikli bir inceleme yapmak hem de uygulayıcılar için sistematik bir perspektif sunmaktır.
Tekerrür Kavramının Teorik Çerçevesi
Ceza Hukukunda tekerrür, en genel anlamıyla, önceden işlenen bir suçtan dolayı mahkûm edilmiş kişinin, bu cezanın kesinleşmesinden sonra yeniden suç işlemesi halinde gündeme gelen bir kurumdur. Tekerrürün temel işlevi, failin toplum açısından oluşturduğu tehlikenin daha yüksek görülmesi nedeniyle, ona uygulanacak cezalandırma ve infaz rejiminde farklı sonuçlar doğurmaktır.
Tekerrür – Mükerrir Ayrımı
Türk hukukunda sıklıkla birbirine karıştırılan iki kavram vardır: tekerrür ve mükerrir.
Normatif bir kurumdur; yani kanunda tanımlanmış özel sonuçları olan hukuki bir müessesedir.
Mükerrir ise, günlük dilde daha çok “suç tekrarlayan kişi” anlamında kullanılmakta, ancak her mükerrir hakkında tekerrür hükümleri uygulanmamaktadır. Bu nedenle aralarındaki ayrımı ortaya koymak, uygulamada önemlidir.
Tarihsel Arka Plan
Tekerrür kavramı yalnızca modern ceza hukuku sistemine özgü değildir. Osmanlı döneminde Ceza Kanunname-i Hümayunu (1858) ile başlayan süreçte suç tekrarı failin ağırlaştırılmış cezalarla karşılaşmasına yol açmaktaydı. Cumhuriyet döneminde ise 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu ile tekerrür kurumu daha sistematik bir çerçeveye oturtulmuştur. 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK ise tekerrürü, cezaların artırılması yerine infaz rejimini etkileyen bir unsur olarak yeniden kurgulamış, böylece kurumun fonksiyonu daha çok “önleyici güvenlik tedbiri” boyutuna kaydırılmıştır.
Teorik Temeller
Tekerrürün varlık nedeni, failin cezalandırılmasında özel önleme amacının öne çıkmasıdır. Tekerrür eden failin, cezanın ıslah edici etkisinden faydalanmadığı kabul edilerek, ona yönelik infaz koşulları ağırlaştırılmaktadır. Bu nedenle doktrinde tekerrür, kimi zaman ceza sorumluluğunu artıran bir hal, kimi zaman ise bir güvenlik tedbiri olarak değerlendirilmiştir.
Tekerrürün Hukuki Niteliği ve Doktrindeki Görüşler
Tekerrür kurumunun hukuk sistemindeki yeri ve niteliği, doktrinde uzun süredir tartışılan konuların başında gelir. Bu tartışmalar, esasen tekerrürün cezaya etki eden kişisel bir hal mi yoksa bağımsız bir güvenlik tedbiri mi olduğuna ilişkindir.
Cezaya Etki Eden Kişisel Hal Görüşü
Klasik yaklaşım, tekerrürü failin kişisel durumu ile bağlantılı olarak değerlendirmektedir. Buna göre, tekerrür halinde failin geçmişteki mahkûmiyeti onun suç işleme eğilimini gösterir ve bu durum cezalandırmada dikkate alınır. Dolayısıyla tekerrür, cezanın ağırlaştırılmasına yol açan kişisel bir haldir. 765 sayılı eski TCK döneminde tekerrür, bu bakış açısıyla daha çok cezaların artırılmasını sağlayan bir kurum şeklinde uygulanmıştır.
Güvenlik Tedbiri Niteliği Görüşü
5237 sayılı yeni TCK ile birlikte tekerrürün cezayı doğrudan ağırlaştırıcı bir etkisi ortadan kaldırılmış, bunun yerine infaz rejimine dair sonuçlar öne çıkarılmıştır. Bu nedenle doktrinde giderek güçlenen görüş, tekerrürün bir güvenlik tedbiri olduğu yönündedir. Failin toplum açısından tehlikeliliği devam ettiği için, cezasını daha ağır koşullarda infaz etmesi öngörülmektedir. Bu anlayış, modern ceza politikalarının “önleme” işlevine daha uygun görülmektedir.
Karma Görüş
Bazı yazarlar ise tekerrürün salt güvenlik tedbiri olarak sınıflandırılmasının yetersiz kalacağını, çünkü failin cezasının infaz biçimini doğrudan etkilediğini savunmaktadır. Bu görüşe göre tekerrür, hem kişisel bir hal hem de infaz rejimine ilişkin özel bir tedbir niteliği taşımaktadır.
Uygulamadaki Yansımalar
Yargıtay kararlarında, tekerrürün genellikle güvenlik tedbiri niteliğine vurgu yapıldığı görülse de, uygulamada hâlen “failin kişisel özellikleri nedeniyle daha ağır koşullara tabi tutulması” anlayışı baskındır. Bu durum, doktrindeki çift yönlü tartışmayı yargısal uygulamada da canlı tutmaktadır.
Tekerrür Uygulanma Koşulları
Türk Ceza Kanunu’nda tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için birtakım şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu koşullar hem failin önceki mahkûmiyetiyle hem de yeni işlenen suçun niteliğiyle bağlantılıdır. Aşağıda bu unsurlar sistematik olarak incelenmektedir.
Önceki Mahkûmiyetin Kesinleşmiş Olması
Tekerrürün uygulanabilmesi için failin geçmişte işlediği suçtan dolayı aldığı cezanın kesinleşmiş olması gerekir. Henüz istinaf ya da temyiz aşamasında bulunan kararlar tekerrüre esas alınamaz. Kesinleşme, tekerrür kurumunun temel dayanağıdır çünkü failin suç işleme eğilimi ancak sabit bir mahkûmiyet ile ortaya çıkar.
Ceza İnfazının Tamamlanması Zorunlu Değildir
Önceki cezanın infazının tamamlanmış olması tekerrür için şart değildir. Fail cezasını tamamen çekmeden veya koşullu salıverilmeden yararlansa dahi, bu mahkûmiyet tekerrüre esas alınabilir. Bu yönüyle, infaz hukukundan bağımsız, cezanın hukuki varlığına bağlı bir kurumdur.
Suçların Niteliği Bakımından Koşullar
Her suç tekerrüre esas teşkil etmez. Kanun koyucu, bazı suçlarda tekerrür hükümlerini uygulamadan istisna tutmuştur. Örneğin yalnızca adli para cezasına bağlanmış suçlar veya özel kanunlarla düzenlenen bazı fiiller, tekerrür kapsamında değerlendirilemeyebilir. Ayrıca, önceki mahkûmiyetin niteliği ile sonraki suç arasında da bir bağlantı aranabilir.
Tekerrür Süre Şartı
Hükümlerin uygulanabilmesi için belirli süre sınırlamaları öngörülmüştür. Failin önceki mahkûmiyetinden itibaren kanunda öngörülen süre geçtikten sonra işlenen yeni suçlar, tekerrüre konu edilemez. Bu süre, failin topluma yeniden uyum sağlaması için tanınmış bir “rehabilitasyon dönemi” niteliğindedir.
Hapis Cezasına Özgü Uygulama
TCK sisteminde tekerrür hükümleri esasen hapis cezaları bakımından öngörülmüştür. Adli para cezalarının tekerrür kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmalı olsa da, kanunun lafzı ve sistematiği hapis cezasına öncelik tanımaktadır.
01.06.2005 Öncesi ve Sonrası Suçlar Yönünden Geçiş Hükümleri
5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, eski ve yeni kanun arasında işlenen suçlarda geçiş kuralları önem kazanmıştır. 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlardan doğan mahkûmiyetler, belirli koşullar altında tekerrüre esas alınabilir. Burada lehe kanun ilkesi dikkate alınarak uygulama yapılması gerekir.
Tekerrür Hükümlerinin Uygulanamayacağı Durumlar
Her ne kadar tekerrür, failin topluma karşı tehlikeliliğini artıran bir kurum olarak kabul edilse de, kanun koyucu bazı hallerde tekerrürün uygulanmasına izin vermemiştir. Bu istisnalar, hem bireyin haklarının korunması hem de ceza adaletinin dengelenmesi bakımından önemlidir.
Sırf Adli Para Cezalarına İlişkin Mahkûmiyetler
Yalnızca adli para cezasına hükmedilmiş suçlar tekerrüre esas alınamaz. Bunun nedeni, para cezalarının failin tehlikelilik derecesini hapis cezası kadar güçlü bir şekilde ortaya koymamasıdır.
Disiplin Suçları ve Kabahatler
Kabahat niteliğindeki fiiller ya da disiplin hukuku kapsamında kalan eylemler, tekerrür hükümlerine tabi değildir. Ceza hukuku anlamında tekerrür yalnızca suç kategorisine giren eylemler için öngörülmüştür.
Genel Af ve Özel Af Kapsamındaki Suçlar
Af kurumları, tekerrüre esas mahkûmiyetleri ortadan kaldırabilir. Özellikle genel af ile birlikte mahkûmiyetin bütün sonuçları silindiğinden, bu cezalar tekerrür için dikkate alınmaz. Özel af durumunda ise, cezanın infazına ilişkin sonuçlar kaldırıldığı ölçüde tekerrüre etkisi tartışmalıdır.
Zamanaşımı Nedeniyle Ortadan Kalkan Mahkûmiyetler
Ceza zamanaşımı nedeniyle sonuç doğurmayan mahkûmiyet kararları da tekerrür hükümlerine esas teşkil etmez. Çünkü failin topluma karşı tehlikeliliğinin devam ettiğini kabul etmek için artık hukuki dayanak kalmamıştır.
Çocuklar Hakkında Verilen Mahkûmiyetler
Çocuk adalet sistemi, failin ıslahına odaklandığından, çocukların mahkûmiyetleri tekerrüre esas alınmaz. Bu düzenleme, çocuğun yeniden topluma kazandırılması amacına yöneliktir.
Tekerrür Sonuçları
Tekerrür hükümlerinin uygulanması, fail açısından hem cezaya hem de infaz rejimine ilişkin önemli sonuçlar doğurur. Türk Ceza Kanunu’nun 58. maddesi uyarınca tekerrür, doğrudan cezanın artırılmasına değil, infaz rejiminin ağırlaştırılmasına yol açmaktadır. Bu yönüyle, eski TCK’dan farklı bir mantığa sahiptir.
Cezanın Belirlenmesine Etkisi
5237 sayılı TCK’da tekerrür, hâkime cezanın miktarını artırma yetkisi tanımaz. Yani suçun temel cezası, tekerrür olmasa da aynı şekilde belirlenir. Ancak tekerrür, bu cezanın infazında uygulanacak rejimi etkileyerek, failin cezadan erken kurtulma imkanlarını sınırlar.
Tekerrür Koşullu Salıverme Süresinin Uzaması
Tekerrür kurumunun en önemli sonucu, koşullu salıvermeden yararlanma sürelerinin uzatılmasıdır. Normal koşullarda, hükümlüler cezalarının kanunda öngörülen belirli bir kısmını çektikten sonra koşullu salıvermeden yararlanabilirler. Ancak bu kurumun uygulanması halinde oran yükseltilmekte ve failin özgürlüğüne kavuşması daha ileri bir tarihe ertelenmektedir.
Bu durum, mükerrir hükümlülerin cezaevinde daha uzun süre kalmaları sonucunu doğurur. Böylece yasa koyucu, toplum güvenliğini sağlama amacıyla, suç işleme eğilimi yüksek görülen faillerin gözetim altında tutulmasını tercih etmektedir. Ancak doktrinde, bu yaklaşımın rehabilitasyon amacını ikinci plana ittiği ve cezalandırmanın daha çok caydırıcılık ve kontrol odaklı hale geldiği yönünde eleştiriler de dile getirilmektedir.
İnfaz Rejiminde Ağırlaştırma
Mükerrir hükümlüler, infaz kurumları açısından da farklı muamele görür. İnfaz Kanunu’na göre mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanır ve bu durum, hükümlünün cezaevi hayatını doğrudan etkiler. Daha sıkı disiplin kuralları ve denetim mekanizmaları devreye girer.
Erteleme, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Tekerrür
Failin bazı lehe kurumlardan yararlanması da sınırlandırılır. Örneğin:
Hapis cezasının ertelenmesi çoğu zaman mümkün olmaz.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) da uygulanamaz.
Bu sonuçlar, failin yeniden topluma kazandırılması yerine daha sert bir infaz politikasıyla karşı karşıya kalmasına yol açar.
Güvenlik Tedbiri Niteliği
Tekerrürün sonuçları, esasen cezadan bağımsız bir nitelik taşıyarak güvenlik tedbiri karakteri gösterir. Bu yaklaşım, kurumun amacının ceza miktarını artırmak değil; suç işleme eğilimi devam eden failin toplum açısından yarattığı tehlikeyi kontrol altına almak olduğunu ortaya koyar. Dolayısıyla asıl hedef, failin daha uzun süre denetim altında tutulması ve ceza infaz sürecinin sıkılaştırılmasıdır.
Bu anlayış, cezanın bireyi ıslah edici etkisinin tek başına yeterli görülmediği varsayımına dayanır. Failin suç işleme eğiliminin devam ettiği kabul edildiğinden, infaz süresince daha katı kurallar, daha sınırlı haklar ve daha yoğun gözetim uygulanır. Böylece güvenlik tedbiri mantığı ile toplumun korunması ön plana çıkarılmakta, cezalandırma işlevinden çok önleme işlevi öne çıkarılmaktadır.
Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi
Türk Ceza Kanunu’nun 58. maddesi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun birlikte değerlendirildiğinde, tekerrürün en belirgin sonucu mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasıdır. Bu rejim, klasik infaz rejiminden farklı kurallar içerir ve mükerrir hükümlülerin cezaevinde daha ağır koşullara tabi olmalarına yol açar.
Kavramın Tanımı ve Amacı
Mükerrirlere özgü infaz rejimi, suç işleme eğilimini sürdüren faillerin topluma yeniden kazandırılmasının zorlaştığı varsayımına dayanır. Amaç, bu faillerin toplum güvenliği açısından daha uzun süre denetim altında tutulmasıdır. Bu nedenle rejim, bir yandan özel önleme (faili caydırma) işlevini yerine getirirken, diğer yandan genel önleme (toplumu koruma) amacına hizmet eder.
Koşullu Salıverme Açısından Sonuçları
Normal infaz rejiminde hükümlü, cezasının belirli bir kısmını çektikten sonra koşullu salıvermeden yararlanabilir. Ancak mükerrir hükümlüler için bu oran yükseltilmiştir. Böylece mükerrirlerin cezaevinde kalış süreleri daha uzun olmakta, toplumdan erken ayrılmaları engellenmektedir.
İnfaz Kurumlarının Türü
Mükerrir hükümlüler, genellikle kapalı ceza infaz kurumlarında cezalarını infaz etmek zorundadır. Açık cezaevine ayrılma koşulları ise diğer hükümlülere kıyasla çok daha ağırlaştırılmıştır. Bu durum, hem cezaevi güvenliği hem de toplumsal korunma amacıyla gerekçelendirilir. Ancak sonuç itibarıyla, mükerrirlerin cezaevi içerisinde daha sıkı bir disiplin rejimine tabi tutulmalarına yol açar.
Kapalı kurumlarda uygulanacak denetim mekanizmaları, hükümlülerin günlük yaşamına doğrudan etki eder. Hareket serbestisi kısıtlıdır, sosyal ve kültürel faaliyetlere erişim daha sınırlı olur ve dış dünyayla bağlantı kanalları gözetim altında tutulur. Açık cezaevine geçiş imkanlarının zorlaştırılması ise, mükerrirlerin infaz süresince daha yoğun bir denetim altında kalmasına neden olur. Böylece, bu hükümlülerin hem yeniden suç işlemelerinin önüne geçilmesi hem de topluma dönmeden önce daha uzun süre “kontrol altında tutulmaları” hedeflenmektedir.
Disiplin ve Denetim Mekanizmaları
Mükerrirlere özgü infaz rejiminde disiplin tedbirleri, genel infaz rejimine kıyasla daha katı ve sınırlayıcı biçimde uygulanır. Hükümlülerin cezaevi içerisindeki hareket alanı daraltılır; spor, eğitim ve sosyal faaliyetlere katılım imkanları daha kısıtlı hale getirilir. Aynı şekilde, aile ve yakın çevreyle görüş hakkı belirli süreler ve denetim koşulları altında tutulur. İzin süreleri bakımından da mükerrir hükümlüler, diğer hükümlülere tanınan kolaylıklardan daha az yararlanır ve disiplin ihlalleri karşısında daha ağır yaptırımlarla karşılaşabilir.
Bununla birlikte, bu sıkılaştırma yalnızca cezaevinde bulunulan döneme özgü değildir. İnfaz sonrasında da farklılıklar söz konusu olur. Özellikle denetimli serbestlik kurumunun uygulanması, mükerrir hükümlüler açısından daha sınırlı ve zorlaştırılmış koşullara bağlanmıştır. Bu durum, hem toplum güvenliği gerekçesiyle hem de failin yeniden suç işleme riskinin yüksek görülmesi nedeniyle tercih edilmektedir. Ancak doktrinde, bu yaklaşımın rehabilitasyon amacını gölgelediği ve hükümlünün topluma yeniden kazandırılmasını zorlaştırdığı yönünde eleştiriler de dile getirilmektedir.
Eleştiriler
Bu rejim, doktrinde yoğun eleştirilere konu olmuştur. Eleştirilerin temelinde, tekerrürün faili damgalayan ve cezalandırmayı sertleştiren bir anlayışa dayanması vardır. Özellikle, tekerrürün ceza sorumluluğunu artırmaması gerektiği; yalnızca güvenlik tedbiri olarak düzenlenmesi gerektiği görüşüyle çeliştiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, mükerrirlerin cezaevinde uzun süre tutulmasının ıslahtan ziyade dışlanmaya yol açtığı da belirtilmektedir.
Usuli Boyut: Tekerrür ve Ek Savunma Hakkı
Tekerrür kurumunun yalnızca maddi hukuk boyutu değil, aynı zamanda usul hukuku bakımından da dikkate değer sonuçları vardır. Ceza hukukunda kurumun doğrudan cezalandırmaya değil, infaz rejimine etki eden yönü ön planda olsa da, uygulamada usuli güvenceler sağlanmadığında sanığın temel hakları zedelenebilir. Özellikle, tekerrür hükümlerinin uygulanması sanığın özgürlüğü üzerinde doğrudan ve ağır bir etki doğurduğundan, adil yargılanma hakkı çerçevesinde ek savunma imkânlarıyla desteklenmesi zorunludur.
Bu nedenle mahkeme, sanığa yalnızca kararın sonucunu bildirmekle yetinemez; hangi mahkûmiyetin esas alındığını, bunun hangi kanuni dayanağa oturduğunu ve infaz sürecinde nasıl bir farklılık yaratacağını ayrıntılı biçimde açıklamalıdır. Böyle bir yaklaşım, hem usul hukukunun güvence işlevini yerine getirmesini sağlar hem de ceza adalet sisteminde şeffaflığı artırır.
Tekerrür Ek Savunma Zorunluluğu
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi, suç vasfında veya uygulanacak yaptırımda değişiklik olması halinde sanığa ek savunma hakkı tanınmasını zorunlu kılar. Tekerrür hükümleri de sanık açısından infaz rejimini ağırlaştırdığından, mahkemenin tekerrürü uygulamadan önce sanığa bu yönde ek savunma hakkı tanıması gerekir. Aksi durumda savunma hakkı kısıtlanmış olur ve kararın bozulması gündeme gelebilir.
Tekerrür Yargıtay Uygulamaları
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, tekerrür uygulanacaksa mahkemenin sanığa bu durumu açıkça bildirip savunmasını alması gerekir. Aksi halde, savunma hakkının ihlali nedeniyle hüküm hukuka aykırı sayılmaktadır. Örneğin, tekerrüre esas alınan önceki mahkûmiyetin sanığa bildirilmemesi, CMK m. 226 anlamında ciddi bir usul hatasıdır.
Sanığın Tekerrür Hakkında Bilgilendirilmesi
Ek savunma hakkı, yalnızca şekli bir bildirimle sınırlı tutulamaz. Sanığın, hangi mahkûmiyetin esas alındığını, bunun ilerleyen süreçte nasıl bir hukuki sonuç doğuracağını ve infaz rejiminde ne tür farklılıklar yaratacağını ayrıntılı biçimde öğrenmesi gerekir. Ancak bu sayede sanık, kendisine yöneltilen hukuki sonuçlara karşı bilinçli ve etkin bir savunma yapabilir.
Mahkemenin sanığa sadece kararın sonucunu aktarması yeterli değildir; gerekçelerin ve olası etkilerin de açıkça anlatılması gerekir. Özellikle tekerrür nedeniyle uygulanacak infaz rejiminin daha ağır sonuçlar doğurması, sanığın bu konuda kapsamlı şekilde bilgilendirilmesini zorunlu kılar. Bu yaklaşım, adil yargılanma hakkının doğal bir parçası olarak görülmelidir.
Savunma Hakkının Kısıtlanması Halinde Sonuç
Eğer mahkeme tekerrür uygulamasına rağmen sanığa ek savunma hakkı tanımazsa, bu durum bozma sebebidir. Yargıtay birçok kararında, tekerrür uygulamasının ek savunma verilmeden yapılmasını usule aykırı bulmuş ve hükmü bozmuştur.
Yargı Kararları Işığında Tekerrür
Tekerrürün uygulanması yalnızca kanuni düzenlemelerle sınırlı kalmamış, Yargıtay içtihatlarıyla da şekillenmiştir. Özellikle TCK m. 58’in yorumu, önceki mahkûmiyetlerin hangi şartlarda tekerrüre esas alınacağı ve ek savunma hakkı meselesi bakımından Yargıtay kararları yol gösterici niteliktedir.
Kesinleşmiş Mahkûmiyetin Gerekliliği
Yargıtay, istikrarlı kararlarında tekerrürün ancak kesinleşmiş cezalara dayandırılabileceğini vurgulamaktadır. Henüz temyiz ya da istinaf incelemesi süren bir mahkûmiyetin tekerrüre esas alınamayacağı kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, sanığın masumiyet karinesini güçlendirmektedir.
Tekerrür Ek Savunma Hakkı
Yargıtay’ın birçok kararında, tekerrürün uygulanabilmesi için sanığa mutlaka ek savunma hakkı tanınması gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü, yalnızca geçmiş mahkûmiyetin varlığına dayalı bir tespit değil, aynı zamanda infaz rejimini ağırlaştıran ciddi bir hukuki sonuçtur. Bu nedenle sanığın hangi mahkûmiyetin esas alındığını, bunun cezalandırma sürecinde ne tür farklılıklar doğuracağını bilmesi ve buna karşı savunma yapabilmesi gerekir.
Sanığa bu hususta açıkça bildirim yapılmadan verilen kararlar, savunma hakkının özünü zedelediği için bozma sebebi sayılmaktadır. Yargıtay, CMK m. 226 hükmünü katı şekilde uygulamakta ve ek savunma hakkı verilmeden kurulan hükümleri usule aykırı kabul etmektedir. Böylece, adil yargılanma hakkı çerçevesinde usuli güvencelerle sınırlandırılmış olmaktadır.
Lehe Kanun İlkesi
Yargıtay, özellikle 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK arasındaki geçiş döneminde, sanık lehine olan kanunun uygulanması gerektiğini sürekli olarak vurgulamıştır. Buna göre, eski mahkûmiyetlerin tekerrüre esas alınıp alınamayacağı değerlendirilirken, fail lehine sonuç doğuran düzenlemeler tercih edilmektedir.
Çocuk Suçlulara İlişkin Kararlar
Yargıtay, çocukların mahkûmiyetlerinin tekerrüre esas alınamayacağı yönünde kararlar vermiştir. Bu yaklaşım, çocuk adalet sisteminin ıslah ve topluma kazandırma amacına uygun düşmektedir.
Af Kurumlarının Etkisi
Af yasalarının yürürlüğe girmesiyle birlikte, Yargıtay bazı kararlarında af kapsamına giren mahkûmiyetlerin tekerrüre esas alınamayacağını açıkça belirtmiştir. Bu, affın tüm sonuçlarıyla birlikte uygulanması gerektiği anlayışının bir yansımasıdır.
Tekerrür Güncel Yorumlar
Son yıllarda Yargıtay, tekerrürü doğrudan cezanın artırılması olarak değil, infaz rejimini etkileyen güvenlik tedbiri olarak değerlendiren kararlar vermektedir. Bu yaklaşım, 5237 sayılı TCK’nın sistematiğine paralel olup, doktrindeki hâkim görüşle de uyumludur.
Sonuç ve Değerlendirme
Tekerrür kurumu, ceza hukukunda failin topluma karşı tehlikelilik derecesini dikkate alan özel bir düzenlemedir. Türk Ceza Kanunu’nun 58. maddesi ile getirilen sistem, eski düzenlemelerden farklı olarak cezaların doğrudan artırılmasını değil, infaz rejiminin ağırlaştırılmasını öngörmektedir. Böylece , günümüzde daha çok güvenlik tedbiri niteliğinde bir kurum olarak kabul edilmektedir.
Bu yaklaşım, bir yandan suç politikası bakımından özel önleme amacını güçlendirmekte, diğer yandan da failin topluma yeniden kazandırılmasına yönelik eleştirileri beraberinde getirmektedir. Zira mükerrirlere özgü infaz rejimi, hükümlülerin cezaevinde daha uzun süre kalmasına ve bazı lehe kurumlardan yararlanamamasına yol açmaktadır. Bu durum, tekerrürün rehabilitasyon amacını zayıflattığı, daha çok “damgalama” ve “dışlama” etkisi yarattığı gerekçesiyle doktrinde eleştirilmektedir.
Yargıtay kararları ise tekerrürün uygulanmasında kesinleşmiş mahkûmiyet şartı, ek savunma hakkı ve lehe kanun ilkesi gibi usuli güvenceleri öne çıkarmıştır. Böylece, yalnızca maddi hukuk değil, aynı zamanda usul hukuku bakımından da önemli bir kurum haline gelmiştir.
Geleceğe yönelik reform önerileri arasında; tekerrürün daha esnek koşullara bağlanması, çocuklar ve hafif suçlar bakımından kapsamının daraltılması ve infaz rejiminde rehabilitasyon odaklı uygulamaların artırılması yer almaktadır. Ayrıca, karşılaştırmalı hukuk incelendiğinde, bazı Avrupa ülkelerinde tekerrürün ceza artırıcı bir hal olmaktan çıkarılarak yalnızca denetimli serbestlik ve gözetim mekanizmalarıyla ilişkilendirildiği görülmektedir. Türk hukukunda da bu tür yaklaşımların tartışılması, kurumun toplumsal faydasını artırabilir.
Sonuç olarak; ceza hukukunda tehlikeliliği yüksek fail ile sıradan suç işleyen fail arasındaki ayrımı ortaya koymayı amaçlayan, fakat adalet ile güvenlik arasındaki dengeyi hassas biçimde kurmak zorunda olan bir müessesedir.

