TMK Madde 324 Madde Metni
TMK Madde 324
Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.
Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.(Ek üçüncü fıkra: 24/11/2021-7343/38 md.) Velayet kendisine bırakılan ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.
Giriş
Velayet, ergin olmayan veya kısıtlanmış ergin çocuklar üzerinde, onların kişiliklerinin ve malvarlıklarının korunması, geliştirilmesi ve yasal olarak temsil edilmeleri amacıyla anne ve babaya tanınan, hem hakları hem de yükümlülükleri içeren bir hukuki kurumdur. Aile hukukunun temel taşlarından olan velayet, Anayasa’nın 41. maddesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme gibi üst normlarla güvence altına alınan “çocuğun üstün yararı” ilkesinin somut bir tezahürüdür. Kural olarak velayet, anne ve babanın ortak sorumluluğudur ve onların bu hakkı dürüstlük kuralları çerçevesinde, çocuğun esenliğini ön planda tutarak kullanmaları beklenir. Ancak, velayet hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir. Anne ve babanın bu hakkı kullanırken çocuğun menfaatlerini ağır şekilde ihlal etmesi veya velayetten doğan yükümlülüklerini yerine getirmekte yetersiz kalması durumunda, hukuk düzeni çocuğun korunması amacıyla bu hakka müdahale eder.
Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesi, bu müdahalenin en ağır ve son çare (ultima ratio) niteliğindeki şekli olan “velayetin kaldırılması” kurumunu düzenler. Bu madde, velayet hakkının kötüye kullanılması veya ağır ihmal durumlarında, çocuğun menfaatlerinin artık anne ve baba tarafından korunamayacağına kanaat getirildiğinde, mahkeme kararıyla velayetin ebeveynlerden alınmasını öngörür. Velayetin kaldırılması, anne ve babanın ebeveynlik statüsünü değil, bu statüden kaynaklanan yasal yetkilerini sona erdiren, son derece hassas ve sonuçları ağır bir karardır. Bu nedenle, uygulanma koşulları kanunda sıkı şartlara bağlanmış ve hâkimin geniş bir takdir yetkisiyle birlikte derin bir sorumluluk yüklenmesini gerektirmiştir. Bu makale, TMK Madde 324’te düzenlenen velayetin kaldırılması sebeplerini, bu sebeplerin varlığının ispatını, yargılama sürecindeki usuli güvenceleri ve velayetin kaldırılmasının hukuki sonuçlarını, “çocuğun üstün yararı” ilkesi ekseninde, doktrin ve Yargıtay uygulamaları ışığında derinlemesine analiz edecektir.
Velayetin Kaldırılmasının Hukuki Niteliği ve Amacı
Velayetin kaldırılması, bir “çocuk koruma önlemi”dir. Cezai bir yaptırım veya anne-babayı cezalandırma amacı taşımaz. Kurumun tek ve mutlak amacı, mevcut velayet düzeni altında bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal veya duygusal gelişimi tehlikeye düşmüş olan çocuğu koruma altına almaktır. Bu nedenle, velayetin kaldırılması davasında odak noktası, anne ve babanın kusurlu olup olmasından ziyade, onların velayet görevini yerine getirme kapasitelerinin objektif olarak ortadan kalkıp kalkmadığıdır.
Velayetin kaldırılması, diğer koruma önlemlerine (örneğin, uyarma, danışmanlık tedbiri, çocuğun bir aile yanına yerleştirilmesi) göre en ağır olanıdır ve “ölçülülük ilkesi” gereği son çare olarak başvurulmalıdır. Hâkim, daha hafif bir önlemle çocuğun korunması mümkün ise, velayetin kaldırılmasına karar vermemelidir. Bu kurumun temel felsefesi, devletin, anne ve babanın yetersiz kaldığı noktada, çocuğa karşı olan pozitif koruma yükümlülüğünü (Anayasa m. 41) yerine getirmesidir.
TMK Madde 324’e Göre Velayetin Kaldırılması Sebepleri
TMK Madde 324, velayetin kaldırılmasına yol açabilecek sebepleri iki ana kategori altında toplamıştır: Anne ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması gibi bir nedenle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi ve anne ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.
Velayet Görevini Gereği Gibi Yerine Getirememe (Objektif Yetersizlik Halleri)
Bu kategori, anne ve babanın kusurlu olmasalar dahi, içinde bulundukları objektif durumlar nedeniyle velayet görevini fiilen veya hukuken yerine getiremeyecek durumda olmalarını kapsar.
- Deneyimsizlik: Özellikle çok genç yaşta ebeveyn olan, çocuk bakımı ve gelişimi konusunda hiçbir bilgi ve beceriye sahip olmayan ve bu konuda destek almayı da reddeden anne-babanın durumu bu kapsamda değerlendirilebilir. Ancak tek başına deneyimsizlik yeterli değildir; bu durumun çocuğun gelişimini ciddi şekilde olumsuz etkilediğinin somut delillerle (örneğin, çocuğun sürekli hasta olması, gelişim geriliği göstermesi) ispatlanması gerekir.
- Hastalık: Anne veya babanın, velayet görevini sürekli olarak yerine getirmesine engel olacak nitelikte ağır bir bedensel veya akıl hastalığına yakalanması durumudur. Örneğin, sürekli hastanede yatmayı gerektiren bir kanser tedavisi, ağır şizofreni veya çocuğa bakamayacak düzeyde bir zihinsel engel bu kapsamdadır. Hastalığın geçici olması durumunda velayetin kaldırılması yerine, velayet hakkının kullanılmasının geçici olarak durdurulması gibi daha hafif bir önlem düşünülebilir.
- Başka Bir Yerde Bulunma: Anne veya babanın uzun süreli bir hapis cezası alması, yurt dışında bulunması ve geri dönme imkânının olmaması veya gaipliğine karar verilmesi gibi, çocukla fiilen ilgilenmesini imkânsız kılan durumları ifade eder.
- Diğer Sebepler: Kanun metnindeki “gibi bir nedenle” ifadesi, bu sebeplerin sınırlı sayıda olmadığını (numerus clausus), benzer nitelikteki başka durumların da hâkim tarafından değerlendirilebileceğini gösterir. Örneğin, ağır bir alkol veya uyuşturucu bağımlılığı da bu kapsamda bir yetersizlik hali olarak kabul edilebilir.
Bu kategorideki en önemli unsur, velayet görevinin yerine getirilememesinin “sürekli” bir nitelik taşıması ve bu durumun çocuğun menfaatlerini tehlikeye düşürmesidir.
Yeterli İlgiyi Göstermeme veya Yükümlülükleri Ağır Biçimde Savsaklama
Bu kategori, anne ve babanın velayet görevini yerine getirme imkânı ve kapasitesi olmasına rağmen, bunu kasten veya ağır ihmal sonucu yapmamasını ifade eder. Bu durumlar genellikle veli’nin kusurlu davranışlarından kaynaklanır.
- Yeterli İlgiyi Göstermeme (Duygusal İhmal): Bu, çocuğun sevgi, şefkat, güven gibi temel duygusal ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır. Çocuğu sürekli yalnız bırakmak, onunla hiç iletişim kurmamak, okul durumu veya sağlık sorunlarıyla ilgilenmemek, ona karşı sürekli kayıtsız ve soğuk davranmak gibi eylemler duygusal ihmale örnektir. Bu tür ihmalin tespiti zor olmakla birlikte, sosyal inceleme raporları (SİR) ve uzman bilirkişi görüşleri bu konuda kritik rol oynar.
- Yükümlülükleri Ağır Biçimde Savsaklama (Fiziksel ve Maddi İhmal/Kötüye Kullanma): Bu, velayetin en temel yükümlülüklerinin kasıtlı olarak veya ağır bir umursamazlıkla ihlal edilmesidir. Yargıtay kararları ve doktrinde bu duruma şu örnekler verilebilir:
- Çocuğun Bakım ve Gözetim Yükümlülüğünün İhlali: Çocuğun beslenme, barınma, giyim gibi temel fiziksel ihtiyaçlarını karşılamamak, hijyenik olmayan bir ortamda yaşamaya mecbur bırakmak.
- Çocuğun Eğitim Hakkının Engellenmesi: Çocuğu okula göndermemek, eğitim hayatıyla hiç ilgilenmemek.
- Çocuğun Fiziksel veya Cinsel İstismarı: Çocuğa şiddet uygulamak, onu dövmek veya cinsel istismarda bulunmak, velayetin kaldırılması için en ağır ve kesin sebeplerdendir.
- Çocuğun Ahlaki Gelişiminin Tehlikeye Atılması: Çocuğu suç işlemeye teşvik etmek, dilencilik yaptırmak, ahlaka aykırı bir yaşam tarzının içine sokmak, evde sürekli olarak şiddet veya ahlak dışı olaylara tanık olmasına neden olmak.
- Çocuğun Malvarlığının Kötüye Kullanılması: Çocuğa ait malları kendi menfaati için harcamak veya kötü yöneterek zarara uğratmak.
Bu sebeplerin varlığında, ihlalin “ağır” ve “sürekli” bir nitelik taşıması aranır. Tek bir hatalı davranış veya anlık bir ihmal, kural olarak velayetin kaldırılması için yeterli değildir. Davranışın, yerleşik bir tutum haline gelmiş olması ve çocuğun geleceği için ciddi bir tehdit oluşturması gerekir.
TMK Madde 324 Yargılama Süreci ve Usuli Güvenceler
Velayetin kaldırılması davası, sonuçlarının ağırlığı nedeniyle çok sıkı usuli güvencelere bağlanmıştır.
- Görevli ve Yetkili Mahkeme: Görevli mahkeme Aile Mahkemesi, yetkili mahkeme ise çocuğun veya anne-babanın yerleşim yeri mahkemesidir.
- Davanın Tarafları: Dava, Cumhuriyet savcısı, çocuğun menfaati gerektiriyorsa bizzat çocuk, çocuğa atanmış kayyım veya herhangi bir ilgili tarafından açılabilir. Ayrıca, hâkim, herhangi bir şekilde durumdan haberdar olduğunda re’sen (kendiliğinden) de harekete geçebilir. Dava, velayet hakkına sahip anne ve/veya babaya karşı açılır.
- Re’sen Araştırma İlkesi: Bu dava, kamu düzeniyle yakından ilgili olduğundan, hâkim tarafların iddia ve delilleriyle bağlı değildir. Maddi gerçeği ve çocuğun üstün yararını ortaya çıkarmak için gerekli gördüğü her türlü araştırmayı kendiliğinden yapmakla yükümlüdür.
- Sosyal İnceleme Raporu (SİR) Zorunluluğu: 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Kanunu uyarınca, velayete ilişkin davalarda uzman (pedagog, psikolog, sosyal çalışmacı) görüşü alınması zorunludur. Uzman, çocukla, anne-babayla ve çevreyle görüşmeler yaparak çocuğun içinde bulunduğu koşulları, aile içi dinamikleri ve velayetin kaldırılmasının çocuk üzerindeki olası etkilerini değerlendiren detaylı bir rapor hazırlar. Bu rapor, hâkimin karar verirken dayandığı en önemli delillerden biridir.
- Çocuğun Dinlenilmesi: Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. maddesi uyarınca, idrak çağındaki (görüşlerini ifade etme yeteneğine sahip) çocuğun, kendisini ilgilendiren her konuda dinlenilmesi ve görüşlerine gereken önemin verilmesi bir haktır. Velayetin kaldırılması gibi hayati bir konuda, çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyi uygunsa, mahkeme tarafından özel bir ortamda, bir uzman eşliğinde mutlaka dinlenilmesi gerekir.
- Anne ve Babanın Dinlenilmesi: Adil yargılanma hakkı gereği, hakkında dava açılan anne ve babanın da mutlaka dinlenilmesi, iddialara karşı savunma yapma ve delillerini sunma imkânı tanınması zorunludur.
Velayetin Kaldırılmasının Hukuki Sonuçları
- Çocuğa Vasi Atanması: Velayetin kaldırılmasıyla birlikte çocuk yasal temsilciden yoksun kalacağından, mahkeme re’sen çocuğa bir vasi atamak zorundadır (TMK m. 325). Vasi, genellikle çocuğun yakın akrabalarından veya bu görevi üstlenebilecek uygun bir kişiden seçilir.
- Anne ve Babanın Bakım (Nafaka) Yükümlülüğünün Devam Etmesi: Velayetin kaldırılması, anne ve babanın çocukla olan soybağını ve bu bağdan kaynaklanan bakım ve eğitim giderlerine katılma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz (TMK m. 324/3). Anne ve baba, mali güçleri oranında çocuğun geçimi için nafaka ödemeye devam ederler.
- Mirasçılık Statüsünün Etkilenmemesi: Velayetin kaldırılması, tarafların birbirlerine olan yasal mirasçılık statüsünü etkilemez. Çocuk, anne ve babasına; anne ve baba da çocuklarına yasal mirasçı olmaya devam ederler.
- Kişisel İlişki Kurma Hakkı: Kural olarak velayetin kaldırılması, kişisel ilişki kurma hakkını tamamen ortadan kaldırmaz. Ancak hâkim, çocuğun menfaati gerektiriyorsa (örneğin, istismar durumlarında), kişisel ilişki kurulmasını tamamen yasaklayabilir veya bir refakatçi eşliğinde yapılması gibi sınırlamalara tabi tutabilir.
Sonuç
Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesi, “çocuğun üstün yararı” ilkesinin en güçlü koruma mekanizmalarından birini oluşturur. Bu madde, velayet hakkının bir imtiyaz değil, öncelikle çocuğa karşı yerine getirilmesi gereken bir görev ve sorumluluk olduğunu vurgular. Velayetin kaldırılması, bir ailenin hayatındaki en travmatik hukuki müdahalelerden biri olup, ancak daha hafif önlemlerin yetersiz kaldığı ve çocuğun gelişiminin ciddi ve sürekli bir tehlike altında olduğu durumlarda başvurulması gereken son çaredir.
Bu tür davalarda hâkime düşen görev, sadece kanun metnindeki sebepleri araştırmak değil, aynı zamanda multidisipliner bir yaklaşımla (psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı desteğiyle) her bir ailenin özgün dinamiklerini, çocuğun ihtiyaçlarını ve verilecek kararın onun geleceği üzerindeki derin etkilerini bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmektir. Nihai hedef, anne-babayı cezalandırmak değil, her ne pahasına olursa olsun, korunmaya en muhtaç varlık olan çocuğun güvenli, sağlıklı ve sevgi dolu bir ortamda büyüme hakkını güvence altına almaktır.
