TMK Madde 432 Kanun Metni
TMK Madde 432
Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.
Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur.
İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır.
Giriş
Vesayet kurumu, Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku kitabında düzenlenmiş, özel koruma ihtiyacı duyan bireylerin hem şahsi hem de malvarlıksal menfaatlerini güvence altına almayı amaçlayan temel bir hukuki mekanizmadır. Bu kurumun temel felsefesi, fiil ehliyetinden yoksun veya bu ehliyeti kısıtlanmış kişilerin, kendi başlarına gerçekleştiremeyecekleri hukuki işlemleri bir vasi aracılığıyla yapabilmelerini sağlamak ve onları üçüncü kişilerin olası kötü niyetli eylemlerine karşı korumaktır. Vesayet, sadece bir koruma tedbiri değil, aynı zamanda Anayasa ile güvence altına alınan kişilik haklarının ve mülkiyet hakkının somut bir yansımasıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun 405. ve devamı maddelerinde vesayeti gerektiren haller sınırlı sayıda (numerus clausus) ilkesine göre belirlenmiştir. Bu haller arasında, 432. madde ile bağlantılı olarak en sık karşılaşılan ve en hassas değerlendirmeyi gerektiren durumlar akıl hastalığı ve akıl zayıflığıdır. TMK m. 432, vesayet makamının (sulh hukuk mahkemesi) ve denetim makamının (asliye hukuk mahkemesi) görevlerini düzenlerken, bu görevlerin en kritik uygulama alanlarından biri, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlanması talep edilen bireylerin durumunun tespiti ve bu tespite dayalı olarak vesayet kararı verilmesidir. Bu makale, TMK m. 432’nin ruhunu ve uygulamasını, özellikle akıl hastalığı ve akıl zayıflığına dayalı kısıtlama kararları ekseninde, doktrindeki görüşler ve kanunun sistematiği çerçevesinde derinlemesine analiz edecektir.
Vesayet Kurumunun Hukuki Niteliği ve Amacı
Vesayet, kamu düzeniyle yakından ilişkili bir kurumdur. Zira korunmaya muhtaç bir bireyin durumu, sadece ailesini değil, tüm toplumu ilgilendirir. Bu nedenle vesayete ilişkin davalar, re’sen (kendiliğinden) araştırma ilkesinin geçerli olduğu, kamu yararının ön planda tutulduğu bir yargılama usulüne tabidir. Vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi, bir talep olmasa dahi vesayeti gerektiren bir durumu öğrendiğinde harekete geçmekle yükümlüdür.
Vesayetin temel amaçları şu şekilde özetlenebilir:
- Koruma Amacı: Kısıtlının şahıs ve malvarlığı haklarını korumak, onun menfaatlerini gözetmek ve hukuki işlemlerde temsilini sağlamak.
- Temsil Amacı: Kısıtlının yapamayacağı hukuki işlemleri onun adına ve hesabına gerçekleştirmek.
- Toplumsal Güven Amacı: Kısıtlı ile hukuki ilişkiye girecek üçüncü kişilerin haklarını koruyarak hukuki işlem güvenliğini sağlamak.
Bu amaçlar doğrultusunda, TMK m. 432 vesayet makamına geniş yetkiler ve önemli sorumluluklar yüklemiştir. Mahkeme, sadece önüne gelen delillerle bağlı kalmaz; kısıtlanması istenen kişinin durumunu aydınlatmak için her türlü araştırmayı yapmak, bilirkişi raporları almak ve gerektiğinde kişiyi bizzat dinlemek zorundadır.
Akıl Hastalığı ve Akıl Zayıflığı Kavramlarının Hukuki Değerlendirmesi
TMK Madde 405, vesayeti gerektiren hallerden ilkini “akıl hastalığı veya akıl zayıflığı” olarak belirtmiştir. Bu iki kavram, tıp biliminin alanına girmekle birlikte, hukuk tarafından kendi sistematiği içinde yorumlanır ve sonuçları belirlenir.
Bu maddeye göre, bir kişiye sırf tıbbi olarak akıl hastası veya akıl zayıfı teşhisi konulmuş olması, kısıtlama için tek başına yeterli değildir. Hukuk, bu tıbbi durumun kişinin yaşamı üzerindeki somut etkilerine odaklanır. Kısıtlama kararının verilebilmesi için şu üç şarttan en az birinin gerçekleşmesi aranır:
- İşlerini Görememe: Kişinin, akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle günlük yaşamını idame ettirme, mali işlerini yönetme, sözleşme yapma gibi temel işlerini makul bir şekilde yürütemiyor olmasıdır. Bu durum, kişinin kendi menfaatlerini koruma yeteneğini kaybetmesi anlamına gelir.
- Sürekli Yardım ve Bakıma Muhtaç Olma: Kişinin, fiziksel veya zihinsel yetersizliği sebebiyle korunması ve bakımı için sürekli olarak bir başkasının yardımına ihtiyaç duymasıdır. Bu şart, kişinin kendi başına bırakılması halinde kendisine zarar verebileceği veya temel ihtiyaçlarını karşılayamayacağı durumları kapsar.
- Başkalarının Güvenliğini Tehlikeye Sokma: Kişinin, hastalığının veya zayıflığının bir sonucu olarak, kontrol dışı davranışlarla kendisine veya çevresindeki kişilere zarar verme potansiyeli taşımasıdır. Bu durum, sadece kısıtlanacak kişiyi değil, aynı zamanda kamu güvenliğini de korumayı amaçlar.
TMK m. 432 uyarınca vesayet makamının yapacağı inceleme, bu şartların varlığını objektif ve somut delillerle ortaya koymayı hedefler.
Vesayet Makamının (Sulh Hukuk Mahkemesi) TMK m. 432 Çerçevesindeki Rolü ve Sorumlulukları
TMK Madde 432 vesayet işlerinde yetkili olan vesayet ve denetim makamlarının görevlerini genel bir çerçevede çizer. Ancak bu maddenin en önemli yansıması, kısıtlama yargılaması sürecinde ortaya çıkar. Sulh hukuk mahkemesi, bu süreçte pasif bir karar mercii değil, aktif bir araştırmacıdır.
Re’sen Araştırma İlkesi ve Delil Toplama Yükümlülüğü
Vesayet davaları kamu düzenine ilişkin olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen “taraflarca getirilme ilkesi” burada uygulanmaz. Bunun yerine “re’sen araştırma ilkesi” geçerlidir. Bu, hâkimin tarafların sunduğu delillerle bağlı kalmayıp, gerçeği ortaya çıkarmak için gerekli gördüğü tüm delilleri kendiliğinden toplayabileceği anlamına gelir.
TMK Madde 432’nin zımni bir gereği olarak mahkeme;
- Kısıtlanması istenen kişinin yakınlarını, komşularını, varsa doktorunu tanık olarak dinleyebilir.
- Kişinin mali durumunu araştırmak için bankalara, tapu müdürlüklerine müzekkere yazabilir.
- Kişinin sosyal çevresi hakkında bilgi toplamak için sosyal inceleme raporu (SİR) alınmasını isteyebilir.
Resmi Sağlık Kurulu Raporu Zorunluluğu
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığına dayalı kısıtlama kararlarında en temel ve vazgeçilmez delil, resmi sağlık kurulu raporudur. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları bu konuda son derece nettir. Tek bir hekimin verdiği rapor, ne kadar uzman olursa olsun, kısıtlama kararı için yeterli görülmemektedir. Raporun mutlaka tam teşekküllü bir devlet hastanesinden veya üniversite hastanesinden alınmış, içerisinde psikiyatri uzmanının da bulunduğu bir heyet tarafından düzenlenmiş olması gerekir.
Bu rapor, sadece tıbbi bir teşhis içermemeli, aynı zamanda hukuki soruyu da yanıtlamalıdır. Yani raporda, kişinin TMK m. 405’te belirtilen şartları (işlerini görememe, bakıma muhtaç olma, başkalarının güvenliğini tehlikeye sokma) taşıyıp taşımadığına dair açık ve gerekçeli bir değerlendirme bulunmalıdır. Vesayet makamı, rapordaki bu hukuki değerlendirme ile bağlı olmasa da, bu değerlendirme kararın temel dayanağını oluşturur.
Kısıtlanması İstenen Kişinin Dinlenilmesi
TMK Madde 409, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı hallerinde kişinin dinlenilmesini hâkimin takdirine bırakmış gibi bir izlenim verse de, bu hüküm Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı” ve “hukuki dinlenilme hakkı” çerçevesinde yorumlanmalıdır. Bir kişinin temel hak ve özgürlüklerine bu denli derin bir müdahale teşkil eden kısıtlama kararı verilirken, kişinin kendisini ifade etme ve iddialara karşı savunma yapma hakkından mahrum bırakılması düşünülemez.
Bu nedenle, Yargıtay uygulaması ve modern hukuk anlayışı, kişinin sağlık durumu elverdiği ölçüde mutlaka dinlenilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Hâkim, bu dinleme sırasında kişinin anlama ve ayırt etme gücünü, durumunu kavrayıp kavrayamadığını, kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtların tutarlılığını ilk elden gözlemleme imkânı bulur. Bu, TMK Madde 432’nin gerektirdiği özen yükümlülüğünün en önemli parçalarından biridir. Kişinin hastanede olması veya mahkemeye gelemeyecek durumda olması halinde, hâkimin bizzat giderek kişiyi bulunduğu yerde dinlemesi gerekir.
Denetim Makamının (Asliye Hukuk Mahkemesi) Rolü ve Kanun Yolları
TMK Madde 432, denetim makamı olarak asliye hukuk mahkemesini işaret eder. Denetim makamının temel görevi, vesayet makamının kararlarını ve vasinin işlemlerini denetlemektir. Kısıtlama kararı verildikten sonra, bu karara karşı kanun yolları açıktır.
Kısıtlama kararı, ilgiliye ve varsa vasisine tebliğ edilir. Tebliğden itibaren iki hafta içinde karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesinin vereceği karara karşı ise temyiz yolu açıktır. Bu süreç, verilen kararın hukuka uygunluğunun üst mahkemeler tarafından denetlenmesini sağlayarak, olası hak ihlallerinin önüne geçmeyi hedefler.
Denetim makamı, sadece kanun yolu denetimi yapmaz. Aynı zamanda vasinin yıllık olarak sunduğu raporları ve hesapları inceler, vasinin görevini layıkıyla yapıp yapmadığını denetler ve gerektiğinde vasinin görevden alınmasına karar verebilir. Bu yönüyle denetim makamı, vesayet sisteminin sağlıklı işlemesinin bir güvencesidir.
Sonuç ve Değerlendirme
Türk Medeni Kanunu’nun 432. maddesi, vesayet ve denetim makamlarının görevlerini düzenleyen genel bir hüküm olmakla birlikte, bu hükmün ruhu ve felsefesi, özellikle akıl hastalığı ve akıl zayıflığına dayalı kısıtlama kararlarında somutlaşmaktadır. Bu tür kararlar, bireyin temel hak ve özgürlüklerine doğrudan bir müdahale niteliği taşıdığından, yargılama sürecinin azami özen ve titizlikle yürütülmesi bir zorunluluktur.
Vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi, re’sen araştırma ilkesi çerçevesinde hareket ederek, kısıtlanması istenen kişinin durumunu tüm yönleriyle aydınlatmakla yükümlüdür. Bu süreçte, tam teşekküllü bir resmi sağlık kurulu raporu alınması ve bu raporun hukuki değerlendirmeyi de içermesi kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, mahkeme sadece rapora dayanarak karar vermemeli, hukuki dinlenilme hakkı gereğince kişiyi bizzat dinleyerek kendi kanaatini oluşturmalıdır.
Vesayet kurumu, bir cezalandırma aracı değil, bir koruma mekanizmasıdır. Bu nedenle, verilecek her kararda “ölçülülük ilkesi” gözetilmeli, kısıtlama kararının gerçekten gerekli olup olmadığı, daha hafif bir tedbirin (örneğin yasal danışmanlık) yeterli olup olmayacağı dikkatle değerlendirilmelidir. TMK m. 432’nin çizdiği çerçeve, vesayet makamlarına bu hassas dengeyi kurma ve korunmaya muhtaç bireylerin menfaatlerini en üst düzeyde koruma sorumluluğunu yüklemektedir. Bu sorumluluğun layıkıyla yerine getirilmesi, adil bir hukuk sisteminin ve sosyal devlet ilkesinin en temel gereklerinden biridir.
Kaynaklar
- 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu. (2001). T.C. Resmî Gazete, 24607, 8 Aralık 2001.
- 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu. (2011). T.C. Resmî Gazete, 27836, 4 Şubat 2011.
