TMK Madde 683 Kanun Metni
TMK Madde 683
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.
Giriş
Mülkiyet hakkı, tarih boyunca hukuk sistemlerinin temel taşı olmuş, bireyin eşya üzerindeki egemenliğini ve serbestisini tanımlayan en temel ayni haktır. Anayasa’nın 35. maddesi ile güvence altına alınan bu temel hak, sadece bireyin malvarlığı değerlerini değil, aynı zamanda ekonomik özgürlüğünü ve kişiliğini geliştirme serbestisini de koruma altına alır. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) Eşya Hukuku kitabının merkezinde yer alan TMK Madde 683. madde, mülkiyet hakkının içeriğini, sahibine tanıdığı yetkileri ve bu yetkilerin sınırlarını düzenleyen temel normdur. Bu madde, mülkiyet hakkının “pozitif” ve “negatif” olarak adlandırılan iki temel yönünü ortaya koyarak, malikin eşya üzerindeki mutlak, ancak sınırsız olmayan egemenliğini tanımlar.
TMK Madde 683, bir yandan malike, mülkiyet konusu eşyayı dilediği gibi kullanma, ondan yararlanma ve üzerinde tasarrufta bulunma gibi geniş yetkiler tanırken (pozitif yetkiler), diğer yandan maliki, üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine karşı koruyan, bu müdahaleleri önleme ve sona erdirme imkânı veren güçlü bir savunma mekanizması (negatif yetkiler) sunar. Ancak bu mutlak görünen hak, “hukuk düzeninin sınırları içinde” ifadesiyle, kamu yararı, komşuluk hukuku, imar mevzuatı gibi çeşitli sebeplerle sınırlandırılabileceğini de açıkça belirtir. Bu makale, TMK m. 683’ün lafzını ve ruhunu, mülkiyet hakkının malike tanıdığı pozitif ve negatif yetkiler ekseninde, doktrindeki görüşler ve kanunun sistematiği çerçevesinde derinlemesine analiz edecek, hakkın sınırları ve korunması konularını detaylı bir şekilde ele alacaktır.
Mülkiyet Hakkının Hukuki Niteliği ve Anayasal Temeli
Mülkiyet hakkı, sahibine eşya üzerinde en geniş yetkileri veren, mutlak ve ayni bir haktır.
- Ayni Hak Olması: Sahibine, eşya üzerinde doğrudan bir egemenlik kurma yetkisi verir ve bu hak, herkese karşı (erga omnes) ileri sürülebilir. Bu, malikin, hakkına müdahale eden herkese karşı hukuki koruma talep edebileceği anlamına gelir.
- Mutlak Hak Olması: Herkese karşı ileri sürülebilmesinin bir sonucudur. Mülkiyet hakkının varlığını ve kullanılmasını, üçüncü kişilerin bir eylemine veya iznine bağlı kılmaz. Herkes, mülkiyet hakkına saygı göstermekle yükümlüdür.
Bu hakkın temel güvencesi, Anayasa’nın 35. maddesidir. Bu madde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” demek suretiyle hakkın hem varlığını tanımış hem de sınırlanmasının çerçevesini çizmiştir. TMK m. 683, bu anayasal güvencenin medeni kanundaki en temel yansımasıdır.
TMK Madde 683 Mülkiyet Hakkının Pozitif Yetkileri
TMK Madde 683’ün ilk fıkrası, malikin mülkiyet konusu eşya üzerindeki aktif yetkilerini üç ana başlık altında toplar: Kullanma (usus), Yararlanma (fructus) ve Tasarrufta Bulunma (abusus). Bu üç yetki, mülkiyet hakkının içeriğini oluşturan ve malikin egemenliğini somutlaştıran unsurlardır.
Kullanma Yetkisi (Usus)
Kullanma yetkisi, malikin, mülkiyetindeki eşyayı fiilen elinde bulundurma, ondan bizzat faydalanma ve amacına uygun şekilde kullanma serbestisidir. Bu yetki, eşyanın özüne zarar vermeden ondan istifade etmeyi içerir.
- Taşınır Eşyada Kullanma: Bir otomobili sürmek, bir kitabı okumak, bir elbiseyi giymek.
- Taşınmaz Eşyada Kullanma: Bir evde oturmak, bir tarlayı ekmek, bir arsaya depo inşa etmek.
Kullanma yetkisi, malikin kişisel tercih ve ihtiyaçlarına göre şekillenir. Malik, eşyayı bizzat kullanabileceği gibi, kullanmaktan kaçınma hakkına da sahiptir. Örneğin, malik evini boş tutabilir veya arabasını garajdan çıkarmayabilir. Bu, hakkın “kullanmama” özgürlüğünü de içerdiğini gösterir. Ancak bu özgürlük, özellikle tarım arazileri gibi toplumsal önemi haiz mallarda, kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir.
Yararlanma Yetkisi (Fructus)
Yararlanma yetkisi, mülkiyet konusu eşyanın ürettiği doğal veya hukuki ürünlerden (semerelerden) faydalanma hakkıdır. Bu yetki, mülkiyetin ekonomik boyutunu oluşturur ve malike, eşyasından gelir elde etme imkânı tanır.
- Doğal Ürünler (Tabii Semereler): Bir tarladan elde edilen buğday, bir ağacın meyveleri, bir ineğin sütü veya doğurduğu buzağı gibi, eşyanın periyodik olarak ve özüne zarar vermeden ürettiği verimlerdir.
- Hukuki Ürünler (Hukuki Semereler): Eşyanın, bir hukuki ilişki uyarınca (genellikle bir sözleşme ile) başkasının kullanımına bırakılması karşılığında elde edilen gelirlerdir. En tipik örnekleri, bir evin kirası, bir tarlanın icar bedeli veya bankadaki paranın faizidir.
Malik, bu ürünler üzerinde de asıl eşyadaki gibi mülkiyet hakkına sahiptir. Yararlanma yetkisi, malikin eşyasını bir yatırım aracına dönüştürmesini ve ondan pasif gelir elde etmesini sağlar.
Tasarrufta Bulunma Yetkisi (Abusus)
Tasarrufta bulunma, mülkiyet hakkının en geniş ve en kesin yetkisidir. Bu yetki, malikin, eşyanın hukuki ve fiziki kaderini belirleme hakkını ifade eder. Tasarruf yetkisi iki şekilde ortaya çıkar:
- Maddi Tasarruflar: Malikin, eşyanın fiziki yapısı üzerinde değişiklik yapması, onu tüketmesi veya yok etmesidir. Örneğin, bir binayı yıkmak, bir kâğıdı yakmak, bir yiyeceği yemek. Bu yetki, eşyanın özüne müdahale etme ve onu ortadan kaldırma hakkını da içerir.
- Hukuki Tasarruflar: Malikin, eşya üzerindeki mülkiyet hakkının içeriğini veya sahibini değiştiren hukuki işlemler yapmasıdır. Bu işlemler, hakkın tamamını veya bir kısmını etkileyebilir.
- Mülkiyeti Devretme: Eşyayı satmak, bağışlamak veya trampa etmek gibi işlemlerle mülkiyet hakkını bir başkasına geçirmek.
- Sınırlı Ayni Haklar Kurma: Eşya üzerinde başkaları lehine intifa hakkı, sükna (oturma) hakkı, geçit hakkı gibi irtifak hakları veya rehin hakkı (taşınırlarda teslimli rehin, taşınmazlarda ipotek) tesis etmek. Bu durumda malik, mülkiyet hakkını elinde tutmaya devam eder ancak hakkın bazı yetkilerini (örneğin kullanma veya yararlanma) geçici veya sürekli olarak bir başkasına devreder.
- Mülkiyet Hakkından Feragat (Terk): Malikin, tek taraflı bir irade beyanıyla eşya üzerindeki mülkiyet hakkını sona erdirmesidir.
Tasarruf yetkisi, mülkiyet hakkının dinamizmini ve ekonomik hayattaki dolaşımını sağlar. Ancak bu yetki de sınırsız değildir. Örneğin, sit alanındaki tarihi bir yapının maliki, onu yıkamaz veya üzerinde keyfi değişiklikler yapamaz.
TMK Madde 683 Mülkiyet Hakkının Negatif Yetkileri
TMK Madde 683’ün ikinci fıkrası, mülkiyet hakkının negatif yönünü, yani malikin savunma yetkilerini düzenler. Bu fıkra, malike, mülkiyetindeki eşyaya yönelen her türlü haksız müdahaleyi önleme ve sona erdirme hakkı tanır. Bu yetkiler, mülkiyet hakkının ayni ve mutlak niteliğinin en önemli sonucudur ve iki temel dava hakkı ile somutlaşır: İstihkak Davası ve Elatmanın Önlenmesi Davası.
İstihkak Davası (Rei Vindicatio)
İstihkak davası, TMK m. 683/2’de “Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu dava, mülkiyet hakkına dayalı en temel ve en güçlü davadır. Davanın amacı, zilyetliğini (fiili hakimiyetini) kaybetmiş olan malikin, eşyanın zilyetliğini haksız olarak elinde tutan kişiden geri almasını sağlamaktır.
- Davanın Tarafları: Davacı, zilyet olmayan maliktir. Davalı ise, eşyayı elinde bulundurmaya yetkili kılan geçerli bir hukuki sebebi olmaksızın (haksız olarak) elinde bulunduran zilyettir.
- Davanın Konusu: Davanın konusu, mülkiyet hakkına konu olan taşınır veya taşınmaz eşyanın iadesidir.
- İspat Yükü: Davacı malik, hem kendisinin mülkiyet hakkını hem de davalının eşyayı haksız olarak elinde bulundurduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Taşınmazlarda tapu kaydı, taşınırlarda ise karineler (örneğin önceki zilyetlik) ispat aracı olarak kullanılır.
İstihkak davası, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Mülkiyet hakkı devam ettiği sürece bu dava açılabilir.
Elatmanın Önlenmesi Davası (Men Davası – Actio Negatoria)
TMK m. 683/2’nin ikinci cümlesi, “haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” diyerek elatmanın önlenmesi davasını düzenler. Bu dava, mülkiyet hakkına yönelik, zilyetliğin gaspı dışındaki her türlü haksız müdahalenin (tecavüzün) sona erdirilmesini, gelecekteki müdahalelerin önlenmesini ve varsa oluşan zararın giderilmesini amaçlar.
- Müdahale Türleri: Müdahale, çok çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, komşu parselden taşan bir ağacın dalları, bir başkasının arsasına moloz dökmek, yüksek sesle müzik yayını yaparak rahatsızlık vermek, bir binanın manzarasına haksız bir şekilde engel olmak, bir markayı izinsiz kullanmak gibi eylemler elatma (müdahale) teşkil eder.
- Davanın Amacı: Bu dava ile malik, devam eden bir müdahalenin durdurulmasını, sona eren bir müdahalenin tekrarlanma tehlikesi varsa gelecekte yapılmamasını ve müdahale nedeniyle bir zarar doğmuşsa bu zararın tazminini (tazminat talebi haksız fiil hükümlerine göre ayrıca istenebilir) talep edebilir.
- Kusur Şartı Aranmaz: Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için, müdahalede bulunan kişinin kusurlu olması şart değildir. Müdahalenin “haksız” olması, yani müdahalede bulunanın bu eylemi yapmaya yetkili kılan bir hukuki sebebinin (örneğin bir irtifak hakkı veya kira sözleşmesi) bulunmaması yeterlidir.
TMK Madde 683 Mülkiyet Hakkının Sınırları:
TMK Madde 683, malike tanıdığı tüm bu geniş yetkileri “hukuk düzeninin sınırları içinde” kullanabileceğini belirterek, mülkiyet hakkının sınırsız olmadığını açıkça vurgulamıştır. Bu sınırlar, hakkın kötüye kullanılmasını önlemek ve bireysel menfaat ile kamu yararı arasında bir denge kurmak amacıyla konulmuştur. Bu sınırlar genel olarak ikiye ayrılır:
TMK Madde 683 Kamu Hukukundan Doğan Sınırlamalar
Devlet, kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla kanunla mülkiyet hakkına çeşitli sınırlamalar getirebilir.
- İmar Hukuku: İmar planları, yapılaşma koşulları, kat yükseklikleri, inşaat ruhsatı zorunluluğu gibi düzenlemeler, malikin taşınmazı üzerindeki tasarruf yetkisini doğrudan sınırlar.
- Kamulaştırma (İstimlak): Devlet veya kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, bedelini peşin ödemek kaydıyla özel mülkiyetteki bir taşınmaza el koyabilir.
- Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması: Tarihi eser, sit alanı veya milli park statüsündeki bir taşınmazın maliki, mülkünü koruma ve bakım yükümlülüğü altındadır ve üzerinde keyfi tasarruflarda bulunamaz.
- Çevre Hukuku ve Toprak Koruma Kanunu: Sanayi tesislerinin emisyon standartları, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının yasaklanması gibi düzenlemeler mülkiyet hakkını sınırlar.
Özel Hukuktan Doğan Sınırlamalar
- Kanundan Doğan Sınırlamalar: En tipik örneği komşuluk hukukudur (TMK m. 737 vd.). Malik, mülkünü kullanırken komşularına zarar verecek veya onları rahatsız edecek taşkınlıklardan (gürültü, duman, koku vb.) kaçınmak zorundadır. Ayrıca, zorunlu geçit hakkı, mecra hakkı gibi durumlar da kanundan doğan sınırlamalardır.
- Hukuki İşlemden Doğan Sınırlamalar: Malikin kendi iradesiyle mülkiyet hakkını sınırlandırmasıdır. Örneğin, bir taşınmaz üzerinde intifa hakkı veya alım (iştira), geri alım (vefa), ön alım (şufa) hakkı tanıması, mülkiyet hakkını sözleşmesel olarak sınırlar.
- Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı (TMK m. 2): Her hak gibi mülkiyet hakkı da dürüstlük kurallarına uygun kullanılmalıdır. Bir hakkın, sırf başkasına zarar vermek amacıyla kullanılması hukuk düzeni tarafından korunmaz.
Sonuç
Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi, mülkiyet hakkının modern hukuk anlayışındaki tanımını ve çerçevesini çizen anıtsal bir hükümdür. Bu madde, bir yandan bireye eşyası üzerinde geniş bir egemenlik alanı tanıyarak onun özgürlüğünü ve ekonomik girişimlerini güvence altına alırken (pozitif yetkiler), diğer yandan bu egemenliği haksız müdahalelere karşı güçlü hukuki araçlarla koruma altına alır (negatif yetkiler). Ancak TMK m. 683, mülkiyet hakkını kutsal ve dokunulmaz bir tabu olarak değil, “hukuk düzeninin sınırları içinde” var olan ve toplumsal sorumluluklar içeren bir hak olarak tanımlar. Bu dengeli yaklaşım, bireysel menfaatler ile kamu yararı arasında adil bir denge kurmayı amaçlar ve mülkiyet hakkının, sosyal bir hukuk devletinin temel ilkeleriyle uyum içinde kullanılmasını sağlar. Dolayısıyla, bu madde sadece bir eşya hukuku normu değil, aynı zamanda Anayasal düzenin ve toplumsal barışın temel güvencelerinden biridir.
