Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Davası açılması aşamasında ilk dikkat edilmesi gereken husus doktorun Kamu Hastanesi yani devlet hastanesinde mi yoksa Özel Hastane, Tıp Merkezi yada Muayenehanesinde mi işlemi gerçekleştirdiğidir. Zira Devlet hastanelerinde çalışan doktorların hatalarında Devlet sorumlu olup davalar İdare Mahkemelerinde görülmektedir. Özelde yapılan hatalar ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmektedir.
Devlet – Üniversite Hastanesi Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat
Kamuya ait hastanelerde çalışan doktorların hataları nedeniyle hastalar tazminat davası açmak isterlerse öncelikle İdare Mahkemesinde dava şartı olan İdareye Başvuru işlemini gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Hastane Üniversirte Hastanesi ise Rektörlüğe, Devlet, Eğitim Araştırma v.s hastanesi ise hastanenin bağlı olduğu Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna başvuru yapılmalıdır. Başvurunu ardından İdare Hukukunda belirtilen süreler içerisinde cevap verilmez yada olumsuz cevap verilir ise İdare Mahkemesinde dava açılması gerekmektedir.
Özel Hastanelerde Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat
Eğer Özel Bir Hastanede çalışan doktorun hatası nedeniyle tazminat davası açılmak isteniyorsa Hastanenin Tüzel Kişiliğine de dava açılabilecektir.
Doktorun Muayenehanesindeki Hatası Nedeniyle Tazminat
Doktora kendi muayenehanesindeki hatalı işleminden dolayı dava açılacak ise burada doktorun kendi şahsına Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmalıdır.
Örnek Karar
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 24.10.2007 tarihinde davalı hastanede meme küçültme ameliyatı olduğunu, 25.10.2007 tarihinde taburcu edildiğini, birkaç gün sonra meme başında renk değişimi ve koku gelmesi üzerine, doktora başvurduğunu, davalı …’ın kendisini muayene edip her şeyin yolunda olduğunu söylediğini, 6 gün geçmesine rağmen meme ucundan gelen kokunun dayanılmaz hal aldığını ve renginin siyahlaşması üzerine 05.11.2007 tarihinde 2. kez ameliyata alındığını ve ameliyat sırasında meme ucunun çürüdüğü, içeriye yayılmaması için alınması gerektiği, ilk ameliyatta bazı gelişmelerin ters gitmesi sebebiyle meme ucunda kan dolaşımının olmadığı, çürümenin bundan kaynaklandığı, hatanın kendilerinde olduğunu, bu ameliyat sonrasında davacının sol mememsinde his kalmadığını ve çürüme içeriye de yayıldığından meme içine de müdahale edilmesi sebebiyle memede küçülme meydana geldiğini, ameliyatın başarısız olduğunu, kasıktan alınan parçayı meme zeminine koyacaklarını bildirerek tekrar ameliyat günü verdiğini, 2008 yılı Ocak ayında yapılan bu operasyonun sonuç vermediğini ve meme zemini oluşturulamadığını, daha sonraki günlerde yapılan müdahaleden de sonuç alınamadığını, bir kez daha yapılan operasyonda ise, davalı doktorun alınan parçayı yere düşürüp üzerine bastığını, bu sebeple yeniden parça alınarak zemin oluşturulduğunu, bu kez de meme zeminin renk değişimi için totonaj işlemi yapılması gerektiğini, masrafların kendileri tarafından karşılayacağını söyleyerek Ataşehir … Şifa Hastanesi’ne yönlendirdiğini, bu işlemin geçici olup, 5-7 yıllık aralıklarla tekrarlanması gerektiğini, hatalı ameliyat sebebiyle 2007 yılında başlayan tedavisinin halen devam etmekte olduğunu, davacının sol memesinin diğerinden küçük kaldığını, meme ucunun bulunmadığını, hastaneye ödenen 4.500,00 TL ile 500,00 TL ilaç masrafı, 500,00 TL yol masrafı, her 5-7 yılda yapılması gereken tatuaj masrafı için 3.000,00 TL maddi tazminat olmak üzere 5.500,00 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini dilemiş, bozma ilâmından sonra da dava değerini 10.000,00 TL olarak açıklayarak noksan harcı tamamlamıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, davacının ameliyat öncesi ve sonrası yapacaklarını söylendiği ve aydınlatma görevinin yerine getirildiğini, davacıya ameliyat sonrasında kullanması gereken sporcu sütyenini yanında getirmesi gerektiğinin bildirildiği ve sigara içme öyküsü bulunması nedeniye sigara içmemesi ve içilen ortamlardan uzak durması gerektiğinin bildirilmesine rağmen hastanın ameliyat sonrası kontrole geç geldiği gibi, 6 ay boyunca kullanması gereken sporcu sütyeninin yerine sentetik kumaştan oluşan bir sütyenle geldiğini, anılan balenli dar sütyeni sekiz saat boyunca kullandığını, bu sebeple iki memesinde de komprese olduğunu, hastanın iskemi repervüzyon hasarının kalıcı olması olasılığı için gerekli olan 6 saatlik iskemi süresinin aşıldığını, yapılan muayene sonucunda davacının sol meme başında kapilatire azlığı gözlendiğini, dar sütyenin çıkartılarak takibe alındığını, tedaviye uymadığı verilen ilaçları almadığı anlaşıldığından tedavisine hastane koşullarında damar yolu açılarak sabah akşam antibiyotik ve … kesici tedavisi uygulandığını, davacının istemi üzerine 2008 yılının ocak ayında tedaviye başlandığını ve meme başı bölgesindeki deri kazınarak greft ile tekrar oranımına karar verildiğini, greft seçeneği için hastanın sezeryan yara izlerinden faydalanıldığını, ancak davacının verilen talimatlara uymaması kontrollere düzensiz gelmesi ve sigara kullanması sebebiyle iki kez greft konulmak zorunda kaldığını, yere düşen greftin hastaya kullanılmayıp yeni dönor alındığını, greft tuttuktan sonra meme ucunun oluştulmasının planlandığını, ilk olarak kalıcı dolgu yöntemini denendiğini, dolgunun yetersiz kalması üzerine iki kez flep cerrahi yönteminin de denendiğini, ancak istenilen yükseltinin yakalanamaması üzerine delay flep ile onarımının altı ay sonra yapılmasına karar verildiğini, davacının bu süre dolmadan davayı açtığını, kendi kusurlu davranışları sonucu komplikasyon olarak çıkan sonuçtan sorumlu olmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı hastane işleticisi vekili ise, davacının kendi kusurlu davranışları sonucu gelişen komplikasyonlardan sorumlu olmadıklarını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, … Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nce düzenlenen 02.03.2012 tarihli raporunda meme küçültme operasyonladrından sonra meydana gelen meme ucu nekrozunun bu ameliyatın beklenir bir komplikasyonu olduğu, bunun sebebinin kişinin bünyesel faktörleri, sigara kullanımı, olması gerekenden daha dar sütyen kullanımı gibi bir çok faktöre bağlı olabileceği, bunlardan birinin tek başına etkisinin olup olmayacağının ayırımının yapılamayacağını ve nekroze meme ucunun yerine tatuaj yapılabileceği ve her tatuaj gibi bunun da belli sürelerle yenilenmeye ihtiyaç duyabileceği gözönüne alındığında davalı doktor ve hastaneye atfı kabil kusur bulunmadığı, raporda davacıya uygulanan tedavide hekim kusurunda bahsedilmediği, hekim ile doktor arasındaki ilişkinin vekâlet aktinden ibaret olup, davalıların sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz olunmuştur.
Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme ve alınan … Raporlarının hüküm tesisine elverişli olduğundan sözedilemez. Davacı memelerinde oluşan iltihap ve sivilceler için davalı hastaneye başvurduğunu, davalı uzman doktorun rahatsızlıkların büyük memeden kaynaklandığın, küçültülürse bu rahatsızlıkların kalmayacağı ve böylelikle ölü hücrelerin de temizleneceğini belirteret ameliyata razı olduğunu açıklamıştır. Yine dosya içerisinde mevcut bulunan 05.11.2007 tarihli standart bakım planında da davacıya yapılan operasyonun meme küçültme operasyonu olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta maddi gerçeğin ortaya çıkması için alınan raporun da dosya kapsamına uygun olması ve denetlenebilir olması zorunludur. Oysa alınan raporda, sonuç kısmında, meme küçültme operasyonlarından sonra meydana gelen meme ucu nekrozunun bu ameliyatın beklenir bir komplikasyonu olduğu, bunun sebebinin kişinin bünyesel faktörleri, sigara kullanımı, olması gerekenden daha dar sütyen kullanımı gibi bir çok faktöre bağlı olabileceği ancak bunlardan birinin tek başına etkisinin olup olmadığının ayrımının yapılamayacağı, nekroze meme ucunun yerine tatuaj yapılabileceği ve her tatuaj gibi bununda belli süreler içinde yenilenmeye ihtiyaç duyabileceği, göz önüne alındığında davalılara atfı kabil bir kusur bulunmadığı bildirilmiş, ancak, hasta onam formunda anestesi yönünden ayrıntılar bulunmasına karşın, genel onam formunda ameliyatın komplikasyonları konusunda detay bulunmadığı anlaşılmıştır. Yine, … Kurumu’nun raporunda bahsi geçen sonucun bir komplikasyon olduğu bildirilmesine karşın, komplikasyon oluştuktan sonra komplikasyon yönetimi konusunda hastane ve doktorun üzerine düşen görevi yerine getirip getirmediği konusunda da bir değerlendirme yapılmamıştır.
Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa Biyotıp Sözleşmesi 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin “Meslek Kurallarına Uyma” başlıklı 4. maddesinde, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” düzenlemesi karşısında, raporda davacıya uygulanan tıbbi tedavinin mesleki yükümlülük ve standartlara ait olup olmadığı hususu da yeterince tartışılmamış, sadece yapılan işlemler ve sonuç kısmında komplikasyona bağlanarak davalıların kusursuz olduğu bildirilmiştir. Hekim hasta arasındaki ilişkide belirleyici olan tıbbi standarttan kastedilenin, teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde değerlendirilmesi zorunludur. Hekim, hastasına hem teşhis hem tedavi hem de ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlarda hastanın zarara uğramaması için gerekli önlemleri almak zorunda olup, bu önlemleri aldığı halde sonuç meydana geldiyse bu durumda sorumluluğundan bahsedilemez. Mahkemece bu hususlara değinmeyen rapora dayalı olarak karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bu sebeplerle mahkemece yapılacak iş, aralarında plastik ve estetik cerrahi, genel cerrahi ve enfeksiyon uzmanının da bulunduğu 3 kişilik akademik kariyere sahip bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle, davacıya uygulanan iş ve işlemlerin neler olduğu, olması gerekenle yapılanlar kıyaslanarak, özellikle davacıda gelişen durumun komplikasyon mu yoksa hekim hatası mı olduğu hususu da aydınlatılarak, hekim hatası bulunduğu kanısına varıldığı taktirde sorumlu tutulmalı, komplikasyon olduğu kanısına varıldığı taktirde ise, aydınlatılmış onam formunda bu konuda bir detaya yer verilmediği gibi gelişen komplikasyon ise yönetiminin de tıbbi standartlara uygun olup olmadığı gözetilerek davacının istek kalemleri değerlendirilmeli ve az yukarıda açıklanan düzenlemeler dikkate alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Davası açmak için bir avukat ile görüşülerek destek alınması faydalı olacaktır.