info@kubrayildiz.av.tr
Öksüzler Sok. No:37 Hamamönü / ANKARA

Bizi Takip Edin:

Sağlık HukukuSağlık Hukuku Doktor Hatası Malpraktis Davaları

20 Şubat 2020

Malpraktis kelime kökeni itibariyle hatalı/yanlış uygulama anlamına gelmekle birlikte, “tıbbi kusur” ifadesinin doktrindeki karşılığıdır. Tıbbi malpraktis; tıbbın kötü uygulanması, kötü hekimlik uygulamaları veya tıpta yanlış uygulamalar biçiminde anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tıp bilimi ve mesleğinin gereklerine aykırı biçimde yapılan uygulamalar da malpraktis olarak adlandırılmaktadır. Tıbbi hata kavramı ise tıbbi malpraktisin temelini oluşturmaktadır.

Tıbbi Hata Hangi Durumlarda Söz Konusu Olur?

Tıbbi hatadan bahsedilebilmesi için istenilmeyen sonucun meydana gelmesi önlenebilir ve öngörülebilir olması zorunludur. Önlenemez ve öngörülemez olan bir netice halinde tıbbi malpraktisten söz edilemez, dolayısıyla tıbbi müdahalede bulunun hekimin herhangi bir sorumluluğu doğmaz. Söz konusu öngörülebilirlik kriterinin neye göre aranacağı hususu ise doktrinde failin yaşı, görgüsü, eğitim ve sosyal seviyesi gibi özellikler gözetilerek belirlenir. TCK m. 22’nin gerekçesinde de failin esas alınacağı belirtilmiştir.

Hekimin Tıbbi Girişimi Nasıl Olmalıdır?

Hekimin tıbbi girişimi tıp bilimi ve mesleğine uygun olmak zorundadır. Bunun için de tıbbi müdahalenin gerçekleştiği tarihte geçerli olan bilimsel seviye ile ilgili mevzuat temel alınmaktadır. Somut olayda hekimin yanılması, tıp bilimi ve mesleğinin bilimsel görüş ve uygulamalarına aykırı düşmesi durumunda kötü hekimlik uygulaması olduğu kabul edilir. Buna karşılık tıp mesleği ve biliminin ilke ve kuralları çerçevesinde hareket ettiği halde hekimin yanılması doğal ve meslek uygulaması içerisindedir. Dolayısıyla burada tıbbi malpraktisten söz edilemeyeceği gibi hekimin de herhangi bir sorumluluğu yoktur. Konuyla ilgili olarak Yargıtay da salt tıbbi yanılgının görevi ihmal suçu (ve başka bir suçu) oluşturmayacağını kabul etmiştir.

Tıbbi Hataların Gerçekleştiği Aşamalara Ve Konusuna Göre Tasnifi:

  1. Sağlık hizmeti sürecine ilişkin hatalar
  2. Bilgilendirme/aydınlatma hatası
  3. Teşhis/tanı hatası
  4. Tedavi yöntemi ve uygulanmasına ilişkin hatalar
  5. Tedavi sonrası hizmetlere ilişkin hatalar
  6. Tedaviyi üstlenme hatası
  7. Tedavi hizmetinin organizasyonu ilişkin hatalar
  8. Sağlık kurumunun organizasyonuyla ilgili hatalar
  9. Tedavi hizmetinin organizasyonuyla ilgili hatalar
  10. Mekanik arızalar
  11. Tedavi sürecinde oluşan dolaylı zararlar
  12. Tedaviden kaçınma veya gecikme hataları

Söz konusu hatalar ayrıntılı olarak incelendiğinde tıbbi hata yalnızca tıbbi müdahale esnasında gerçekleşmeyip gerek tıbbi müdahale öncesinde gerekse sonrasında gerçekleşebilmektedir. Gerçekten de hasta, mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titizlikle hareket etmesini ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen tıp mesleği mensubu kişi Bk m. 394/1 hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç yine de değişmemiş ise doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.

Sağlık hizmeti sürecine ilişkin hatalar:

  • Tıbbi müdahale öncesinde, tıbbi girişimin hastanın rızasına bağlı olduğu veya olmadığı bütün durumlarda hekimin hastayı bilgilendirme yükümlülüğü vardır. Hastayı aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemek tıbbi bir hata olduğu gibi, tıbbi girişimin hukuka uygunluğunu da ortadan kaldırır. Hastanın yapılacak müdahaleye rıza gösterebilmesi için durumu hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olması gerekmektedir. Hekim, hastasını
  • Hastanın şimdiki sağlık durumu ve konulan tanı,
  • Önerilen tedavi yönteminin türü
  • Amaçlanan tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi,
  • Amaçlanan tedavi yönteminin hastanın sağlığı için arz ettiği riskler,
  • Verilen ilaçların kullanılışı ve olası aksi tesirleri,
  • Hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar,
  • Verilen olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.

Bunların yanında aydınlatmanın kapsamına, hastalığın teşhisi için yapılacak girişimler, hastalığın olası sebepleri, tedavi seçenekleri, tedavinin şekli, süresi, hastalığın nasıl seyredeceği, müdahalenin amacı, anlamı, müdahalede bulunulmadığı takdirde karşılaşılabilecek riskler gibi önemli hususlar konusunda hasta bilgilendirilmelidir. Ayrıca yapılacak tıbbi girişimin özelliğine, doğuracağı risklere göre aydınlatmanın konu ve kapsamı da değişmektedir.

Aydınlatma, bir yükümlülük olmasına karşın bazı hallerde ortadan kalmaktadır. Doğal afet, savaş anı ve toplu kazalara ile koma hali gibi durumlarda hekimin hastayı aydınlatma görevinden söz edilemeyecektir. Çünkü burada ivedilik söz konusu olmaktadır.

Tıbbi müdahale öncesinde bazı hallerde hastanın rızası gerekmektedir. Tıbbi müdahale bilgilendirilmiş rızaya dayanmalıdır. Gerek Anayasada gerekse TCK’da kişinin, üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, rızası olduğu takdirde tıbbi müdahalede bulunulabilir.

Kural olarak hastanın irade açıklamasının belirli bir şekil şartı yoktur. Yazılı, sözlü, açık veya zımni şekilde gerçekleştirilebilir. Fakat 1219 sayılı Kanunun 70/1. Maddesinde büyük cerrahi işlemler için rıza açıklamasının yazılı olması gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca bazı (organ ve doku nakli, Rahim tahliyesi, sterilizasyon işlemleri, bilimsel deneyler gibi) özel tıbbi girişimlerde de yazılılık şartı bulunmaktadır.

Hastadan alının rıza kural olarak herhangi bir şekle bağlı olmamakla birlikte ispatlanması açısından yazılı olarak yapılması önemlidir.  Fiilen yeterli bir bilgilendirme yapılmadığı halde hastaya matbu yazılı bir formun imzalatılmış olması ile aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmiş olmayacaktır.

  • Teşhis aşamasında hekim hastalığı teşhis ederken gerekli test ve tetkikleri yaptırmalı, doğru bir değerlendirme yapmalıdır. Gerekli özen ve dikkati göstermelidir. Yargıtay, doğru tanı konulması için gereken tetkiklerin yaptırılmaması ve bu nedenle hatalı teşhiste bulunulmasının ceza sorumluluğunu gerektirdiğini kabul etmiştir. Genel olarak bazı tanı hataları;
  • Hastalığın tanısında hata,
  • Tanı için gerekli tetkiklerin yapılmaması,
  • Yetersiz muayene ve hasta öyküsünün eksik alınması
  • Tanı için uzman görüşüne başvurulmaması( özellikle tanı birden fazla uzmanlık alanı yönünden değerlendirme gerektirdiği takdirde)

Ancak bu aşamada yapılan her teşhis hatası hekim kusuru olarak yorumlanamaz. Temel bir değerlendirme hatası veya tanıyı sağlayacak önemli bir tetkikin yaptırılmaması gibi ağır özen yükümlülüğü ihlallerinde kusurdan söz edilebileceği mahkeme kararlarında da belirtmiştir. Durumun ve olayın gereklerine göre her olay için ayrı değerlendirmek gerekir. Sadece teşhis veya tetkik hatası olan her durumda hekimin sorumluluğuna gidilemez.

Tedavi yönteminin belirlenmesinde başka alternatifler varsa ve bu alternatif çözümler hastanın sağlığı bakımından en az zarar tehlikesi olan yöntemi tercih etmesi beklenir. Örneğin, öncelikle ilaçlı tedavinin denenmesi gerekirken doğrudan ameliyat yönteminin tercih edilmesi hata teşkil edebilir.

Diğer taraftan hekimin doğru tanıyı koymakta gecikmesi de tıbbi hata sayılır. Yargıtay’ın bu gibi durumlarda hekimin sorumlu olacağına dair kararları vardır.

  • Tedavi aşamasında ise hekim tıp biliminin verilerine göre yapılması gereken tıbbi müdahaleyi yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun dışında hekimin hastalığı tamamen iyileştirmek veya tedavide mutlaka başarılı olmak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. İlgili tıbbi standartları yerine getirdiği halde tedavide başarı elde edilememişse hekim sorumlu tutulamaz. Ayrıca tedavi aşamasında pratisyen hekim veya uzmanlık alanı farklı olan bir hekim de tedaviyi uygulayabilir. Bu konuda bir yasal engel yoktur ancak yine de her hekimin her konuda tıbbi girişimde bulunabileceği anlamına gelmez. Genel olarak bazı tedavi hataları;
  • Yanlış tedavi yönteminin seçilmesi
  • Tedavi sürecinde uygulama hataları
  • Ameliyatlarda uygulama hataları
  • Tedavi sırasında uzman görüşüne başvurulmaması(hekimin kendi alanı dışında kalan, uzmanlık gerektiren bir durum söz konusu olduğunda)
  • Tedavi sonrası hizmetlere ilişkin hatalar
  1. Tedavi hizmetinin organizasyonu ilişkin hatalar:

Sağlık kuruluşlarının hangi donanıma veya personele sahip olmaları gerektiği hususu ilgili mevzuatta belirtilmektedir. Buna göre hastanelerde laboratuar, ameliyathane, klinik ve poliklinik hizmetlerinin verileceği bölümlerin bulunması ve yeteri kadar uzman hekim, hekim ve yardımcı sağlık mesleği mensuplarının istihdam edilmesi gerekir. Yargıtay bir kararında özel hastanelerin tıbbi şartları sağlaması ve özen yükümlülüğünün daha fazla olduğunu ifade etmiştir. Buna göre özel hastane işleteni öncelikle tacir sıfatıyla basiretli bir tacir gibi davranması gereği yanında, yaptığı hizmetin yaşama hakkını yakından ilgilendiren kamusal nitelik taşıyan sağlık hizmeti olması nedeniyle de, gerekli olan sakat ve özeni göstermek durumundadır. Daha iyi ve özenle bakım sağlamak amacıyla ve getirdiği mali yüke rağmen özel hastaneyi tercih etmeleri dolayısıyla özel hastanelerin buna uygun davranmaları gerekmektedir.

Tedaviyle İlgili Olmayan Personel Kusurları:

Dolaylı hatalar adı altında gösterilen bu davranışlardan dolayı sorumluluk öncelikle davranışın failine aittir. Hatalı hareket eden personel hukuken haksız fiili nedeniyle tazminat sorumlusu sayılır, cezai yönden de davranışı nedeniyle sorumludur. Ayrıca burada meydana gelenden zarardan hastane de sorumlu tutulabilir.

  1. Tedaviden kaçınma veya gecikme hataları:

Hekimin hukuken tıbbi yardım yükümlülüğü bulunduğu hallerde yardımdan kaçınması veya yardımı geciktirmesi de tıbbi hata sayılır. Buna karşın böyle bir yükümlülüğü yoksa hata ve sorumluluktan bahsedilemez. Örneğin hekimin hastaneye gelmemesi, geç gelmesi gibi olaylar tedavi hizmetini aksatmadıkça kural olarak hastaya karşı hukuki ve cezai sorumluluğu doğurmaz. Burada hastanenin sorumluluğu söz konusu olabilir. Ancak hekim hastaya tıbbi bir girişimde bulunduktan sonra tekrar tıbbi yardım gerektiğini öngörmesine rağmen yerini terk ederse sorumluluğu söz konusu olur.

Acil müdahale gereken durumlarda, müracaat halinde hastanelerin ve hekimlerin hastaya derhal tedavi uygulamaları mecburidir. Örneğin o sırada yatak ve ameliyat olanağı bulunmasa dahi gerekli ilk yardımın yapılması ve sonra diğer hastanelere sevk ve yatak araştırılması işlemine girişilmesi gerekir.

Kamu görevlisi olan tıp mesleği mensuplarının tıbbi yardımda bulunmak yasal görevlerindendir. Bu bakımdan yardımda bulunmamak ya da geciktirmek sonucunda hasta zarar görmese dahi, görev suçu olabilir. 5237 sayılısı Tck m. 257/2 maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için söz konusu hareketin; kişilere haksız kazanç sağlaması, kişilerin mağduriyetine veya kamu zararına yol açması gerekmektedir. Dolayısıyla kanundaki bu şartlar gerçekleşmediği takdirde hekimin bir kamu görevlisi olarak sorumluluğu doğmayacaktır.

Hekim veya tıp mesleğini icra eden kamu görevlisinin, tıp bilimi veya mesleğine uymayan ve dolayısıyla görevin gereğine aykırı olan davranışının belirtilen neticelerden herhangi birine yol açmaması halinde eylem yalnızca disiplin suçu niteliğinde kalacaktır.

Doktorun Hastaya Karşı Sorumlulukları:

  • Teşhis koyma yükümlülüğü
  • Uygun tedavi yöntemini seçme ve uygulama yükümlülüğü
  • Hastayı aydınlatma ve tedavi için rızasını alma yükümlülüğü
  • Hastaya sadakat yükümlülüğü
  • Özen yükümlülüğü
  • Kayıt tutma yükümlülüğü
  • Sır saklama yükümlülüğü
Tıbbi Malpraktiste Hukuki Sorumluluk:

Tıbbi hatanın kasten ve ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Tıbba aykırı davranışın bilerek ve istenilerek icra edilmesi durumunda kast söz konusudur. Dolayısıyla böyle bir davranış hukuki sorumluluk yönünden “haksız fiil” olarak kabul edilir ve tazminat sorumluluğu doğar. Ayrıca tedavi sözleşmesi uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle hekimin bu eylemi sözleşmeye aykırılık nedeniyle hukuki sorumluluğa da neden olur.

Tıbbi hatanın özen yükümlülüğüne aykırı davranışla gerçekleşmesi halinde yine fail haksız fiil işlemiş sayılır ve tazminat sorumlusu olur. Sözleşmeye aykırılık dolayısıyla da sorumluluğu vardır.

Tıp mesleği mensubunun hukuken tıbbi yardım yükümlüğünün bulunduğu hallerde yardımdan kaçınması veya yardımı geciktirmesi de tıbbi hata niteliğindedir. Duruma göre yukarıdakiler gibi bir haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık oluşturabilir.

Tıbbi Malpraktiste Cezai Sorumluluk:

Ceza hukuku bakımından kasıtlı davranışlarla hastanın sağlığına zarar verilmesi halinde kasten yaralama suçu(m.86,87), öldürülmesi halinde kasten öldürme suçu(m.81,82) oluşur.                                                                                  Tıbbi hata ihmali davranışla gerçekleştiği takdirde kasten yaralamanın (m.88) veya öldürmenin (m.83) ihmali davranışla işlenmesinden söz edilir.

Tıbbi hatanın özen yükümlülüğüne aykırı davranışla gerçekleşmesi halinde ceza hukuku bakımından bilinçli ve basit/bilinçsiz taksir olmasına göre failin sorumluluğu vardır.

Tıp mesleği mensubunun hukuken tıbbi yardım yükümlüğünün bulunduğu hallerde yardımdan kaçınması veya yardımı geciktirmesi halinde ise kasten yaralama veya öldürmenin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi suçları söz konusu olabilir. Buna karşın, yardım yükümlülüğü yoksa hata ve sorumluluktan söz edilemez.

Rıza Aranmayan Tıbbi Girişimlerde Sorumluluk:

Kural olarak tıbbi müdahale öncesi hastanın rızasının alınması gereklidir. Ancak istisnai durumlarda rıza aranmayan tıbbi girişimler bakımından, yasalar ve hukuk kuralları hekime müdahale yükümlülüğü getirildiğinden bu tıbbi girişim hukuka uygun sayılmaktadır. TCK m. 24’de de belirtildiği gibi kanun hükmünü uygulayan kişilerin sorumlulukları bulunmamaktadır. Ancak bu gibi durumlarda da hekim müdahalesi tıp biliminin veri ve gereklerine uygun olmalıdır, uygun olmadığı takdirde hekimin sorumluluğu doğacaktır.

Komplikasyonlar ve Hekimlerin Sorumluluğu:

Komplikasyon tıbbi uygulamanın tıp bilimi standartlarına uygun olmasına rağmen, ortaya çıkabileceği ilgili çevrelerce kabul edilmiş olan veya her türlü tedbirin alınmasına rağmen ortaya çıkmasından kaçınılmayan zararlardır. Yargıtay’a göre de tıbbi girişimin tümüyle tıp bilimine uygun olarak gerçekleştirilmesine karşın meydana gelen zararlı bir sonuçtan hekim sorumlu değildir. Cezai sorumlulukla ilgili kararında komplikasyonun tıbbi kusur sayılmadığını ifade etmiştir. Tıbbi açıdan öngörülemeyen bu gibi durumlara bağlı olarak ortaya çıkan zararlardan hekimler sorumlu tutulamaz. Komplikasyon gerçekleştiği takdirde hekimin sadece hastayı aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde sorumlu olacağını kabul etmek gerekir.

Komplikasyonlarla tıbbi malpraktis kavramları birbirinden farklıdır. Tıbbi malpraktisinde hekim özen yükümlülüğüne aykırı davranışı(ilgisizlik, bilgi ve beceri eksikliği) dolayısıyla kusurludur ve ortaya çıkan zarardan da sorumlu olur. Komplikasyon durumunda hekim sorumlu tutulmamaktadır.

Hasta ile Hekim Arasındaki Sözleşmenin Türü:

Hasta ile hekim arasında bir hekimlik sözleşmesi mevcuttur. Hekimlik sözleşmesi yapısı itibariyle kendine özgü (sui generis) bir sözleşmedir. Hekimlik sözleşmesinin türü ile ilgili olarak hizmet sözleşmesi, eser/istisna sözleşmesi, vekalet sözleşmesi olduğuna dair doktrinde farklı görüşler kabul edilmektedir. Yargıtay’ın kabul ettiği görüşe göre hekimlik sözleşmesi vekalet sözleşmesi türündedir. Ancak estetik ameliyatları, protez ve implant gibi sonucun doktor tarafından garanti edilebildiği sözleşmeler eser sözleşmesi olarak kabul edilmiştir.

Sorumluluktan Kurtulma Anlaşması Nedir?

Hekimlik sözleşmesi uyarınca hekim, sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle hastanın uğradığı zarar nedeniyle tazminat ödemekle sorumlu tutulur. Eğer arada borçtan kurtulma anlaşması varsa, hekimin tedavi girişimi kusurlu olsa dahi, meydana gelen zarardan sorumlu tutulamaz. Ancak, bu türden anlaşmaların her zaman tam bir sorumsuzluk sonucunu da doğurmaya yetmeyeceğini de belirtmek gerekir. Borçlunun sözleşmedeki borçlarına aykırı her türlü davranışı nedeniyle sorumsuzluğuna ilişkin kayıt ve koşullar içeren böyle bir sözleşme hukuksal anlamda bir borç ilişkisi olmayacaktır. Her şeyden önce, sorumluluktan kurtulma anlaşmasının geçerli olabilmesi ve taraflarını bağlayıcı sonuçlar doğurabilmesi için, yasada öngörülen koşullarda ve içerikte düzenlenmiş bir sorumsuzluk anlaşması niteliğinde olması gerekir.

Tıbbi malpraktis davalarında özel hastanelerin sorumluluğu nedir?

Hastanenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve bu nedenle hastanın zarara uğraması durumunda hastane işleteni, zarara uğrayanlara karşı tazminatla sorumludur. Bu sorumluluk ilk olarak sözleşme hükümlerinin ihlali nedeniyle, ikinci olarak da haksız fiili nedeniyle sorumlu olur. Ancak bazı durumlarda herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda ise hastane vekaletsiz işgörme ve haksız fiil hükümleri gereğince sorumlu olur.

Tıbbi Malpraktis Davalarında İspat Yükü:

Tıbbi malpraktis davalarında tıbbi müdahale ile zarar gördüğünü iddia eden davacının; zararının varlığını, zararın failin kusurlu davranışından meydana geldiğini ve kusurlu davranışla zarar arasında illiyet bağının bulunduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Buna karşılık mesleki faaliyetler bakımından kusur karinesi kabul edilmektedir. Yani meslek kuralına aykırılığı ispatlandığı takdirde hekimin kusurlu olduğu karinesi kabul edilmektedir. Zarar gören hasta yalnızca hekimin meslek kuralına aykırı davrandığını ispat edecektir. Hekim ise sorumluluktan kurtulmak için fiili karineyi çürütmek, başka deyişle kusuru bulunmadığını ispat etmek zorundadır.

Hekimin Kusursuzluğunu İspat Yükü:

Dava konusu ister haksız fiile ister sözleşmeye aykırılığa dayandırılmış olsun ispat yükü arasında bir fark bulunmamaktadır. Hekimin kusursuzluğunu ispat yükümlüsü sayılabilmesi için öncelikle meslek kuralına aykırı davrandığının ispatı gerekmektedir. Yani davacı olan hasta, hekimin meslek kurallarına aykırı davrandığına yönelik iddiasını ispat etmelidir. Davacının meslek kurallarına aykırı davranıldığına yönelik iddiası kanıtlanmazsa, hekimin kusurlu davranmadığını ispat etmesine gerek kalmaz.

Zamanaşımı:

Tıbbi malpraktis davaları her şeyden önce bir alacak davasıdır ve açılacak tazminat davası taraflar arasındaki bir sözleşmeye dayanıyorsa zamanaşımı süresi vekalet sözleşmesi ya da eser sözleşmesi olmasına göre değişecektir. Buna göre arada bir vekalet sözleşmesi varsa beş yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Eğer arada bir eser sözleşmesi var ise ayıplı ifaya dayalı alacak davalarında on yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Ayıplı ifa dışındaki nedenlere dayalı alacak davalarında ise beş yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir.

Açılacak tazminat davası TBK m. 72 gereğince zarara uğrayan kişi en geç on yıl içinde ve zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren de iki yıl içerisinde alacağını dava etmesi zorunludur. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Tazminat Davasının Tarafları:

1.Davacı:

  1. Hasta: Tıbbi müdahale sonucu bedensel veya ruhsal zarara uğrayan kişi tazminat davasının alacaklısıdır. Maddi tazminat davası açabileceği gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan manevi tazminat davası da açabilir.
  2. Mirasçılar: Hastanın, uğradığı zarar tazmin edilmeden ölmesi halinde, maddi tazminat isteme hakkı mirasçılarına geçer. Hastanın ölmesi halinde davaya mirasçıları devam edebilirler. Manevi tazminat isteme hakkında ise tıbbi müdahale sonucunda zarar gören hasta, dava açtıktan sonra ölürse, mirasçılar söz konusu davayı sürdürebilirler. Buna karşılık, söz konusu müdahale ölüm ile sonuçlanmışsa artık hastanın yakınlarına manevi tazminat ödenmesi gerekir.
  3. Yakınları: Hastanın ölmesi veya beden bütünlüğünün ihlal edilmesi halinde zarar görenin yani hastanın yakınları da tazminat davasında davacı olarak maddi veya manevi tazminat talep edebilirler. Tıbbi müdahale sonucunda hastanın ölmesi halinde, bazı kişiler onun desteğinden, mali yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. Türk Borçlar Kanunu m. 53’e göre destekten yoksun kalanlar, zarar verene karşı destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler.

2.Davalı:

Tıbbi müdahaleyi yapan hekimdir. Tıbbi müdahaleyi yapanlar veya sorumlular birden fazla ise zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olurlar. Hekim, serbest çalışıyorsa davalı hekim sözleşmeye aykırılık nedeniyle davalıdır. Hekim, kamu hastanesinde veya üniversite hastanesinde çalışıyorsa davalılar hastane idaresi ve hekimdir. Hekimin bu yerlerdeki faaliyeti hasta ile arasında hekimlik sözleşmesi olmadığı için tıbbi müdahale haksız fiil niteliğindedir. Yani davacılar, haksız fiil sorumluluğuna dayanarak zararın varlığı halinde hekimden tazminat talep edebilirler. İdarenin sorumluluğu ise kusursuz sorumluluktur. Zarardan sorumlu tutulması gereken kişi ölürse dava mirasçıları aleyhine açılır. Ölüm dava devam ederken gerçekleşirse, külli halefiyet esasının bir gereği olarak davaya mirasçılar aleyhine devam olunur. Ancak bunun için mirasçıların süresi içinde mirası reddetmemiş olmaları gereklidir. Bu durumda, hekimin ölmesi halinde davalı hekimin mirasçılarıdır.

Tıbbi Malpraktis Davasının Husumet Yokluğu Nedeniyle Reddedilmesi

Yargıtayın tıbbi girişim sonucu zarar gören hastanın açacağı tazminat davasını kimin aleyhine açıp, husumetin kime yöneltilmesi gerektiği noktasında önemli bir kararımevcut. Söz konusu kararda davalı hekime gerçekleştirmiş olduğu sezaryan ameliyatı sırasında gazlı bez unutulması nedeniyle dikkatsizlik ve tedbirsizliğinden dolayı ikince kez ameliyat edildiğini belirterek ve davalı doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açılmıştır. Davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gereklidir diyerek davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek işin esasının incelenmiş olmasını usul ve yasaya aykırı bulmuştur. Dolayısıyla kamu personeli olarak çalışan bir doktorun kişisel kusuruna dayanmayan, görevi sırasında ve görevle ilgili olarak özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı hallerde dava sorumlu idareye yöneltilmelidir. Doktora yöneltildiği takdirde husumet yokluğu nedeniyle usulden reddedilecektir.

KAYNAKÇA

  • Hasan Tahsin GÖKCAN, Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki Ve Cezai Sorumluluk, 1. Baskı, Ankara 2013
  • Mehmet DEMİR, HEKİMİN SÖZLEŞMEDEN DOĞAN SORUMLULUĞU (The Liability of Doctors under the Medicine Contract), AÜHFD 2008
  • Filiz YAVUZ İPEKYÜZ, HEKİMİN TAZMİNAT SORUMLULUĞU Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 33, Yıl: 2015
  • Yargıtay Kararları