TMK Madde 166 Metni
TMK Madde 166
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
(Değişik dördüncü fıkra:14/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Giriş
Evlilik, tarafların hayatlarını birleştirdiği, derin manevi ve hukuki bağlar kurduğu bir birlikteliktir. Ancak bu birliktelik, zamanla çeşitli nedenlerle taraflar için çekilmez hale gelebilir. Modern boşanma hukuku, evliliğin sona ermesini kusur esasına dayalı katı kalıplardan çıkararak, evlilik birliğinin objektif olarak devam edip edemeyeceği gerçeğine odaklanmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesi, bu modern anlayışın Türk hukukundaki en temel ve en sık başvurulan yansımasıdır. “Evlilik birliğinin temelden sarsılması” olarak bilinen bu genel boşanma sebebi, boşanma davalarının büyük bir çoğunluğunun hukuki zeminini oluşturur.
Bu makale, TMK Madde 166 nın, yalnızca bir kanun hükmü olarak değil, aynı zamanda Yargıtay içtihatlarıyla şekillenen dinamik bir hukuki kurum olarak derinlemesine inceleyecektir. Maddenin farklı fıkralarında düzenlenen genel boşanma sebebi, anlaşmalı boşanma ve fiili ayrılığa dayalı boşanma kurumları ayrı ayrı analiz edilecek; bu boşanma sebebinin ispat yükü, kusur ilkesiyle olan ilişkisi, hâkimin takdir yetkisi ve boşanmanın fer’i sonuçları (nafaka, velayet, tazminat) üzerindeki etkileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Amaç, TMK 166’nın boşanma hukukundaki merkezi rolünü ve uygulamanın inceliklerini kapsamlı bir bakış açısıyla ortaya koymaktır.
Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması: Genel Boşanma Sebebi (TMK Madde 166 /1-2)
TMK Madde 166 birinci ve ikinci fıkraları, “şiddetli geçimsizlik” olarak da bilinen genel boşanma sebebini düzenler. Bu hüküm, evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması halinde, eşlerden her birinin boşanma davası açabileceğini belirtir. Bu boşanma sebebinin temelinde, evliliğin objektif olarak bitmiş ve onarılmaz bir şekilde zedelenmiş olması yatar.
Temelden Sarsılma Kavramı ve Unsurları
Yargıtay içtihatları ve doktrin, “temelden sarsılma” kavramını somutlaştırmak için belirli unsurların varlığını aramaktadır:
- Evlilik Birliğini Sarsan Bir Olayın Varlığı: Boşanmaya neden olan somut bir veya birden fazla olayın (geçimsizlik, şiddet, hakaret, güven sarsıcı davranış, ekonomik sorunlar vb.) mevcut olması gerekir. Soyut ve genel ifadelerle “geçinemiyoruz” demek yeterli değildir; bu geçimsizliğin kaynağı olan olaylar mahkemeye delilleriyle sunulmalıdır.
- Sarsılmanın “Temelden” Olması: Yaşanan olayların, evlilik birliğini yüzeysel olarak değil, kökünden etkileyecek ağırlıkta olması gerekir. Evlilik hayatında yaşanabilecek her türlü sıradan anlaşmazlık değil, birliğin temel direklerini yıkan, onarılması mümkün olmayan olaylar bu kapsama girer.
- Ortak Hayatın “Çekilmez” Hale Gelmesi: Sarsılmanın ulaştığı boyut, eşler için ortak hayatı sürdürmeyi katlanılmaz, çekilmez bir hale getirmelidir. Bu “çekilmezlik” unsuru, her evlilik için somut olayın özelliklerine, eşlerin sosyal ve kültürel durumlarına, kişilik yapılarına göre hâkim tarafından objektif ölçütlerle değerlendirilir. Dürüst, makul ve ortalama bir insanın, davacının yerinde olması halinde ortak hayata devam edip etmeyeceği sorgulanır.
Kusur İlkesi ve “Temelden Sarsılma” İlişkisi
TMK Madde166 /1-2’ye dayalı boşanma davası, kusur esasına dayanır. Yani, boşanma kararı verilebilmesi için davacının, davalının kusurlu davranışları nedeniyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığını ispat etmesi gerekir. Bu noktada kusur, boşanma kararının verilip verilmemesinde ve boşanmanın fer’i sonuçlarında (özellikle maddi ve manevi tazminat) kilit bir rol oynar.
Maddenin ikinci fıkrası, kusur durumuna ilişkin önemli bir düzenleme getirir. Buna göre, davacının kusuru daha ağır ise, davalının boşanma davasına itiraz etme hakkı vardır. Ancak, bu itiraz hakkı mutlak değildir. Eğer davalının itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğindeyse ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar kalmamışsa, hâkim yine de boşanmaya karar verebilir.
Bu hüküm, “kusuru daha ağır olan eşin boşanma davası açamayacağı” yönündeki genel kurala önemli bir istisna getirir. Hâkim burada bir menfaat denetimi yapar:
- Hakkın Kötüye Kullanılması: Davalı, aslında kendisi de evliliği bitirmek istediği halde, sırf davacıyı zor durumda bırakmak veya ondan daha fazla menfaat koparmak için mi itiraz ediyor?
- Korunmaya Değer Yarar: Evliliğin kağıt üzerinde devam etmesinin davalı veya çocuklar için somut, hukuki ve meşru bir yararı (örneğin, sosyal güvence, miras hakkı vb.) kalmış mıdır?
Eğer bu iki sorunun cevabı olumsuz ise, yani davalının itirazı kötü niyetliyse ve evliliğin devamında korunacak bir yarar kalmamışsa, davacının kusuru daha ağır olsa bile hâkim boşanmaya hükmedebilir. Bu, “evlilik birliğinin objektif olarak bitmiş olması” (zerrüttung) ilkesinin, katı kusur ilkesine üstün geldiği bir durumdur.
Anlaşmalı Boşanma: İrade Özerkliğinin Bir Yansıması (TMK Madde 166 /3)
TMK Madde 166 nın üçüncü fıkrası, modern boşanma hukukunun en önemli kurumlarından biri olan “anlaşmalı boşanma”yı düzenler. Bu kurum, eşlerin boşanma ve boşanmanın tüm sonuçları üzerinde tam bir mutabakata varmaları halinde, mahkemenin geçimsizliğin nedenlerini ve kusuru araştırmadan, tarafların iradesine dayanarak boşanma kararı vermesini sağlar.
TMK Madde 166 Anlaşmalı Boşanmanın Şartları
Anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için kanunun aradığı şartlar son derece sıkı ve şekle bağlıdır:
- En Az Bir Yıllık Evlilik: Evliliğin, dava tarihi itibarıyla en az bir yıl sürmüş olması gerekir. Bu şart, tarafların ani ve düşünülmeden alınmış kararlarla evliliklerini sonlandırmasını önlemeyi amaçlayan bir “düşünme süresi” niteliğindedir.
- Birlikte Başvuru veya Diğerinin Davasını Kabul: Eşler ya birlikte mahkemeye başvurarak boşanmak istediklerini beyan etmeli ya da bir eşin açtığı boşanma davasını diğer eş kabul etmelidir.
- Hâkim Tarafından Bizzat Dinlenme: Hâkim, tarafları bizzat dinleyerek iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmelidir. Tarafların avukatları aracılığıyla beyanda bulunmaları yeterli değildir. Bu şart, tarafların herhangi bir baskı altında kalmadan karar verdiklerinden emin olmak için getirilmiştir.
- Boşanmanın Mali Sonuçları ve Çocukların Durumu Üzerinde Anlaşma: Bu, anlaşmalı boşanmanın en kritik şartıdır. Tarafların, boşanmanın fer’i sonuçları olan maddi tazminat, manevi tazminat, yoksulluk nafakası, iştirak nafakası ve çocukların velayeti ile çocukla kişisel ilişki kurulması konularının tamamında anlaşmış olmaları gerekir. Bu anlaşma, yazılı bir “anlaşmalı boşanma protokolü” ile mahkemeye sunulur.
- Hâkimin Anlaşmayı Uygun Bulması: Hâkim, tarafların yaptığı anlaşmayı, özellikle çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak denetler. Eğer protokoldeki düzenlemeleri (örneğin, velayet veya nafaka konusunda) çocuğun üstün yararına aykırı bulursa, taraflardan bu konuda değişiklik yapmalarını isteyebilir. Taraflar bu değişikliği kabul ederse boşanmaya karar verilir; kabul etmezlerse dava, çekişmeli boşanma davası olarak görülmeye devam eder.
Anlaşmalı boşanma, tarafların evliliklerini medeni bir şekilde, özel hayatlarının mahremiyetini koruyarak ve uzun yargılama süreçlerinin yıpratıcılığından kurtularak sonlandırmalarına olanak tanıyan son derece pratik ve modern bir yoldur.
Fiili Ayrılığa Dayalı Boşanma: Bitmiş Bir Evliliğin Hukuken Tescili (TMK m. 166/4)
TMK 166. maddenin dördüncü ve son fıkrası, boşanma hukukunda özel bir durumu düzenler: “fiili ayrılığa dayalı boşanma”. Bu hüküm, daha önce herhangi bir sebeple açılmış olan boşanma davasının reddedilmesi ve bu ret kararının kesinleşmesinden sonra, eşlerin üç yıl boyunca ortak hayatı yeniden kuramamaları halinde, evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağını ve eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verileceğini öngörür.
TMK Madde 166 Fiili Ayrılığa Dayalı Boşanmanın Şartları
Bu özel boşanma sebebine dayanılabilmesi için şu şartların bir arada bulunması zorunludur:
- Daha Önce Açılmış ve Reddedilmiş Bir Boşanma Davası: Taraflar arasında daha önce herhangi bir boşanma sebebine (TMK m. 161-166) dayalı olarak açılmış bir davanın bulunması ve bu davanın esastan reddedilmiş olması gerekir. Davanın feragat, vazgeçme veya açılmamış sayılması gibi nedenlerle sona ermesi bu kapsamda değildir.
- Ret Kararının Kesinleşmesi: Mahkemenin verdiği ret kararının, tüm kanun yolları (istinaf, temyiz) tüketilerek kesinleşmiş olması şarttır.
- Kesinleşmeden İtibaren Üç Yıllık Fiili Ayrılık: Ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren, yeni davanın açıldığı tarihe kadar en az üç yıllık bir sürenin geçmesi ve bu süre boyunca eşlerin ortak hayatı yeniden kurmamış olmaları gerekir. Bu ayrılık, fiili bir ayrılıktır; yani eşlerin bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirme iradesiyle hareket etmemiş olmaları gerekir. Kısa süreli, zorunlu veya tesadüfi bir araya gelmeler ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamına gelmez.
- Eşlerden Birinin Talebi: Üç yıllık süre dolduktan sonra, eşlerden herhangi biri bu sebebe dayanarak boşanma davası açabilir.
Bu boşanma türünün en önemli özelliği, kusurun hiçbir öneminin olmamasıdır. Üç yıllık fiili ayrılık şartı gerçekleştikten sonra, mahkeme artık tarafların kusur durumunu, geçimsizliğin nedenlerini veya ortak hayatın neden yeniden kurulamadığını araştırmaz. Kanun, üç yıl boyunca bir araya gelmeyen eşlerin evliliğinin objektif olarak bittiğini bir karine olarak kabul eder ve bu fiili durumu hukuken tescil eder. Bu nedenle, davalının “ben boşanmak istemiyorum” veya “davacı kusurludur” şeklindeki savunmaları dinlenmez.
İspat Yükü ve Deliller
TMK Madde 166’ya dayalı boşanma davalarında ispat kuralları, davanın türüne göre değişiklik gösterir:
- Genel Boşanma Sebebinde (m. 166/1-2): Davacı, davalının kusurlu davranışlarını ve bu davranışlar nedeniyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığını ispatla yükümlüdür. Bu davalarda tanık beyanları, mesajlaşma kayıtları, sosyal medya paylaşımları, banka kayıtları, otel kayıtları, darp raporları, uzaklaştırma kararları gibi her türlü hukuka uygun delil kullanılabilir.
- Anlaşmalı Boşanmada (m. 166/3): İspat külfeti yoktur. Tarafların anlaşmış olması ve hâkimin bu anlaşmayı uygun bulması yeterlidir.
- Fiili Ayrılığa Dayalı Boşanmada (m. 166/4): Davacının ispatlaması gereken tek şey, reddedilen bir boşanma davasının varlığı, kararın kesinleşme tarihi ve bu tarihten itibaren üç yıl boyunca ortak hayatın yeniden kurulmadığıdır. Bu durum genellikle mahkeme kayıtları ve tanık beyanları ile ispatlanır.
Sonuç
Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi, modern boşanma hukukunun temel felsefesini yansıtan, çok yönlü ve dinamik bir hükümdür. Evlilik birliğinin objektif olarak onarılamaz bir şekilde sarsıldığı durumlarda boşanmaya imkân tanıyan genel boşanma sebebi, tarafların iradelerine üstünlük tanıyan anlaşmalı boşanma kurumu ve fiilen bitmiş evlilikleri hukuken sona erdiren fiili ayrılık düzenlemesi ile boşanma hukukuna esneklik ve işlevsellik kazandırmaktadır.
Bu madde, katı kusur ilkesini yumuşatarak, bazı durumlarda evliliğin objektif olarak bitmiş olması gerçeğine öncelik tanır. Hâkime, somut olayın özelliklerine göre geniş bir takdir yetkisi verirken, özellikle anlaşmalı boşanmada çocukların üstün yararını gözetme gibi önemli bir denetim görevi de yükler. Yargıtay içtihatlarıyla sürekli olarak gelişen ve zenginleşen TMK 166 uygulaması, Türk aile hukukunun en canlı ve en çok tartışılan alanlarından biri olmaya devam edecektir. Bu maddenin doğru ve adil bir şekilde yorumlanıp uygulanması, hem bireylerin özel hayatlarına saygı gösterilmesi hem de toplumun temel taşı olan ailenin korunması arasındaki hassas dengenin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir.
